İçinde bulunduğumuz bu süreç; gaflet mahmurluğundan ayılmak ve ölüm uykusundan milletçe uyanmak için, bir siyasi partiyi ve bir cesur yürekli, antiemperyalist, dürüst ve maneviyat iklimiyle donanımlı bir lideri ihtiyaç duyulan her dönemde olduğu gibi, yine acilen bağrımızdan çıkarmamızı emretmektedir.
Lozan barış anlaşmasının 87.yıldönümünü gerilerde bıraktık. Lozan barış antlaşmasıyla mağdur ve mazlum bir milletin devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, tarih sahnesinde yenen ve kazanan taraf ağırlığıyla ağırlanmışken, bugün o müktesep hak ve kazanımlarımız, birtakım iç ve dış mihrakların gaflet, dalalet tuzaklarıyla erozyona uğratılmıştır. Eğer bu yazıyı bir yıl önce yazmış olsaydım, bu kadar kesin konuşmayarak en azından “erozyona uğrayacak gibi gözüküyor” diyebilirdim. Ancak şimdi kesinlik nitelemelerinin ifadelendirmelerinde beis ve nakısa yoktur. Evet, bugün ve şu saatler itibariyle erozyonu milletçe yaşamış durumdayız. 87 yıl evvelki yenen devlet; Lozan antlaşmasının gururlu devleti ve muzaffer milleti; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti olarak bizler idik. 87 yıl evvelinin yenilen ve büyük kahırlarla Lozan antlaşmasını imzalamak zorunda kalan mağlup ve gardı düşürülen ülkeleri ise; bugünün AB ülkeleri, bugünün çifte standartlı ve ikiyüzlü milletleri Avrupalılar idi.
Bundan bir yıl kadar önceydi. O günlerde hükümetin dillendirmeye başladığı Kürt açılımı ve hatırlanacağı gibi geçen 15 Ağustos’ta İmralı’daki terörist başı tarafından çizileceği söylenilen bir yol haritası ile onurlu Lozan antlaşmasına gölge düşürülmüştü. Nerdeyse onurlu Lozan’a sırt çevrilmişti ve böylelikle de onursuz Mondros kâbusu hafızalarımıza düşmüştü.
İnançlarımızın, değerlerimizin, ruhlarımızın ve masum duygularımızın derinliklerinde taşıdığımız ve bir zamk tutanaklığı ile çağlar boyu onurla koruduğumuz zengin tarihsel kıymetlerimizin kıymetini bilemedik milletçe. Birliğimizi, beraberliğimizi, barışımızı, kardeşliğimizi ve üniter millet olma anlayışımızı; kısa vadeli menfaatler ve evrensel güçler tarafından hesabı yapılmış sinsi planların hedefe ulaşması için, siyaset kantarında takas ettik. Bilmediğimiz ancak hazmetmeye mecbur edildiğimiz günleri çabucak bitirerek çok ivedi şekilde bizleri derin uçurumlara götüren açılım masallına kandık.
Oysa aziz milletimiz için böylesi bir tutsaklığın, esir alınmışlığın ve çaresiz bırakılmışlığın örneği tarihte bu güne kadar yaşanmamıştır. Anadolu insanının iktisadiyatı mahvedilmiştir bugün. Tarihimizde ilk kez devlet ve milletimiz 700 milyarlık borç batağına itilmiştir. Türk Milleti fert fert çaresizleştirilmiştir. Anadolu insanı, sevabı olmayan türden sadakalarla aldatılmıştır. İnsanımız, çaresizliğin ve fukaralığın can yakan cenderelerine mahkûm edilmiştir. “Onurum ömrümden uzun olsun” diyen cihanşümul bir milletin çocukları; yoksulluk girdabında çırpınmaya terk edilmiştir. Ve bu duruma sevk edilen milyonlarca insanımızın siyasi iradelerine ise; yardım ve iaşe şırıngalarıyla, kömür ve paket serumlarıyla blokajlar konularak, tüm insanlarımız adeta ölüm uykusunun daldırılmıştır.
Bugün halkımız, bu garabetin ve bu itilmişliğin bitişini sağlayacak ve kendisine önderlik edecek aydınlık günlerin yol göstericisini beklemektedir.
Bugün Türk Milleti; sinesinden filizlenecek, özgür fezanın mavi gök kubbesinin altında milletini ve ülkesini bağımsız kılacak, Anadolu’nun bir dürüst liderine ve bir cesur yüreğine hamiledir. Bu hamilelik müddetine tam da bir beşerin canlanma müddetinden daha kısa bir dönem kalmıştır. Haziran 2011 de bu medeniyete güneşi Anadolu’yu ışığı ile aydınlatmaya başlayacaktır.
Umudumuz odur ki; bugüne kadar Anadolu insanından esirgenmiş olan adalet, kalkınma, rasyonel hürriyet, gerçek demokrasi, müreffeh bir yaşantının habercisi olan aydınlık ve parlak bir gelecek için artık bir ilaç mesabesinde muaccel hale gelen bir siyasi partiyi bu millet, gönül evlerine konuk edecektir. Ve aslan yürekli, antiemperyalist, dürüst ve maneviyat hissiyatı ile donanımlı yakın atinin başbakanını bu millet, behemehal başına taç edecektir.
Türkiye’de siyaset; yüksek karakter ve kabiliyeti ile milletimizin ruh köklerinin bileşkesi olan bir karizmatik liderin önderliğinde, ufkumuzda bir medeniyet güneşi olup doğacaktır. Anadolu insanının portföyünde gerçekte var olan bu özgüven özelliği, insanımızı güçlü tutacak bir umut reçetesi olarak siyaset vitrininde varlığını her geçen gün daha da hissettirecektir. Hoşça kalın.