Bugün itibarı ile Adalet Sarayının ya da Avukat camiasının bir kısmının akıl alır gibi olmayan hukuksuzluklarına ilişkin yazı (haber) dizisi yayımlamaya başlayacağız. İnanın kulaklarınıza bile inanamayacaksınız. Hukuksuzluğun bu kadarına da pes diyeceksiniz ve bu hukuksuzluklara ve zulümlere hukuk adamlarının sebep olmuş olması da Hukuk Fakültelerinin de aslında SOS veren kurumlar olduğunu gösteriyor.
Gelelim yazı dizimizin ilk hikayesine. Hikayemizin kahramanı 71 yaşında bir hanımefendi. Maalesef hukuk katliamının yaşandığı bir zeminde asla hak etmediği zulümlere maruz bırakıldıktan kısa bir süre sonra vefat etmiş bu annemiz. Hayatını tam bir Cumhuriyet Kadını ve aynı zamanda çok iyi ve ideal bir anne ve hanımefendi gibi yaşayan kadıncağız; esasen çocukları zor durumda kaldığı için kredi kullanmış, kredinin taksitlerini bir dönem düzenli ödese de son taksitlerde ödeme de sıkıntı yaşamış. Neyse tabi banka doğal olarak icra yoluna gitmiş. Banka Avukatının yetkilendirdiği ve kendisinin önceden Adliye de katiplik ettiğini öğrendiğimiz personeli Gökhan Akgün’ün icra işlemi için gittiği esnada imzalattığı taahhütname ile icrayı savuşturmuş. Tabi taahhüt ettiği rakamları da vakti geldikçe hatta bir kısmını vakti gelmeden yine avukatın vazifelendirip yetkilendirdiği Gökhan Akgün isimli şahsa gerek elden makbuz karşılığı gerekse bankadan yapmış ve yaptığı ödemelerin dekontları yada makbuzları da elinde olduğu için huzurlu imiş. Neyse günlerden bir gün evine kağıt gelmiş ve taahhüt ettiği rakamları ödemediğine ve taahhüttü ihlal ettiğine ilişkin bildiri olduğunu anlayınca tabi hemen Avukatın adamı olan Gökhan Akgün’ü aramış, kadıncağızın telefonunun ardından Gökhan Akgün eşini ailesini de yanına alarak (güven vermek için ailece gitmiş sanıyoruz) teyzemizin evine gidiyor ve teyzemize bu işlemler pandemi sebebi ile yanlışlıkla oluyor merak etme senin borcun ve dosyan kapandı şeklinde telkin ve teskin edip rahatlatıyor.
Ancak birkaç gün sonra bankaya giden ve para çekmek isteyen kadıncağız hesabının borç sebebiyle bloke edildiğini öğreniyor. Tabi koştur koştur oğlunu arıyor. Avukat Güngör Yağcı’ya telefonla ulaşamayan oğlu Avukatın bürosuna gidiyor ve bürodan pandemi gerekçe gösterilerek kapından çevriliyor. Daha sonra Avukat bürosuna telefon açarak durumu arz ediyor ve parayı Gökhan Akgün’e ödediklerini ve bankanın hesap bloke demesine şaşırdıklarını ifade ediyor. Bürodaki telefonu açan sekreter de konudan zaten haberdar olduklarını ve müdahale edeceklerini söyleyerek rahatlatıyor. Ertesi günlerde karakoldan arıyorlar hanım teyzemizi; hayatında belki de ilk defa polisten telefon alan hanım teyzemize polis acilen karakola gelmen lazım teyze ifaden var diyor. Kadıncağız evladım konu ne? Hem ben nasıl geleyim? Yürümeme dizlerim izin vermiyor deyince. Biz gelip seni alalım diyor Polisler ve hiç bilgilendirmedikleri kadını sanki ifadesini almak için alır gibi alıyorlar ki bu kısmı İnfazcıların işini kolaylaştırmak için uyguladıkları genel taktik. Neyse teyzeyi getiriyorlar karakola akşama kadar hiç bilgi vermeden bekletiyorlar hatta çocukların telefon açıp haber vermesine bile izin vermiyorlar. Tabi çocukları da annelerinin telefonunun kapalı olmasına herhalde şarjı bitmiştir zannı ile çok aldırış etmiyor. Akşama doğru infazdaki polis memurları geliyor ve kadıncağıza teyze seni cezaevine götürüyoruz deyip çuval götürür gibi affedersiniz yaşlı kadıncağızı üstelik kapalı cezaevine götürüp atıyorlar. Kadıncağız yolda Polislere meramını anlatmaya çalışıyor ve evladım yanlışlık var ben borcumu ödedim dese de kulak bile vermiyorlar. Kadın Atatürk’ün Devletinde bunu da mı görecektik şeklinde sitem edince de kadıncağıza teyzeciğim Cezaevine kürsü kurduk Atatürk kürsüsü gidersin o kürsüye Atatürk’e anlatırsın derdini diyorlar. Kadıncağız çaresiz giriyor cezaevine. Cezaevinde; hırsızlıktan fuhuştan uyuşturucudan cezaevinde yatan mahkumların koğuşuna koyuyorlar. Kadıncağızın çocukları durumu öğrenir öğrenmez aynı gece müdahale etmek istiyorlar en azından parayı tekrar ödeyip hemen cezaevinden çıkartmak istiyorlar yaşlı annelerini ancak mesai saati olmadığı gerekçesiyle işlem yapılamıyor. Bunun üzerine son çare tekrar avukat Güngör Yağcı ya ulaşıyorlar bu sefer Güngör Yağcının plandemisi bitmiş olacak ki görüşüyor aile ile ve fakat Gökhan Akgün’ün bu işi başkalarına da yaptığını ve ortaya çıktığı için kendisini işten kovduğunu falan söyleyerek aileye yardımcı olmuyor. Oysa ki çok iyi biliyor ki kendisi istese o gece kalkar ve o kadını cezaevinden çıkartabilir. Keza ailenin parası da hazır tekrar ödemeye bile razılar.
Tabi zaten merhametsizliği ve ölçü tanımazlığı ile piyasada ün salan başarılı icra avukatı diye bilindiği için de sanıyoruz İş Bankasının tercih ettiği Güngör Yağcı maalesef olaya kayıtsız kalıp tüm yüzsüzlüğü ile benim sorunum değil keşke bizzat bana yatırsaydınız parayı deyiverebiliyor. Netice hiç suçu olmaksızın adeta palas pandıras hapse tıkılan bu annemiz Pazartesi gününe kadar cezaevinde kalıyor ve üç gün üç gece cezaevinde Atatürk’e şikayet ediyor halini Allaha arz ederek beddualar ediyor ömrünün nihayetinde yaşadığı bu saçma sapan kadere sebep olan herkese ve pek tabii ki en başta kadıncağıza banka adına yanaşıp kadıncağızı dolandırdıktan sonra bankanın ve mahkemelerin insafına terkeden ve kayıtsız kalan vicdan yoksunlarına ve sorgusuz sualsiz derdest ederek dalga geçer gibi eza eden kolluk güçlerine ve tüm bunların olmasına sistem gereği diyerek göz yuman Adliye’deki görevlilere. Hak edenin hepsine de geçer inşallah teyzemizin bedduaları. Çünkü teyzemiz bu olayı yaşadıktan çok kısa bir süre sonra olayın üzüntüsünden ve kahrından belki de bir daha hiç gülümseyemeden hepimize de küserek belki de beyin kanaması sonucu maalesef vefat etmiş.
Bu haberde anlattığımız aslında tam bir hukuk faciası ama biz yine de manşete bunu diyemedik daha ne haberler var hukuk faciası manşeti atabileceğimiz gerçi görseniz hayret edersiniz. Adliyenin ya da Baroda kayıtlı avukatların sebep olduğu o kadar çok mağduriyet var ki sizlere sizin de başınıza gelen hukuk faciaları varsa hiç değilse sesinizi duyuralım demeye dilimiz varmıyor gerçekten. Ama artık sıradanlaşmış mağduriyetler dışında gerçekten dile getirilmesinin toplum yararına olduğunu düşündüğümüz ve yetkililerin dikkatini çekip tekrarını önleme hatta mümkünse mevcut hukuksuz uygulamayı durdurma şansı olabilecek ve olumlu etki bırakabileceğimiz konuları lütfen bizimle iletişime geçerek bizlere aktarın. Biz de gazetecilik vazifemizi en azından ifa etmiş olalım. Olaylar da mağdurların isimlerini vermeden aktarıyoruz ki konular zaten Uşak Adliyesinin malumu yukarıda anlattığımız yada ilerleyen günlerde aktaracağımız konuların tamamı zaten Adli işlem görmüş yada halen görülen konular. Elbette Uşak Haber Merkezi ekibi olarak yayın politikamızın da gereği olarak Hakim kararlarını tartışmaya açma yoluna gitmediğimiz gibi soruşturması yürüyen konu da Adalete etki edecek şekilde haberler yapmayacağız ancak mağduriyetleri de bir biçimde ifade edip “Zulmü önleyemiyorsanız duyurun” düsturu gereği başkalarının aynı sorunla karşılaşmaması adına vatandaşımızı aydınlatacak haberlere imza atmak istiyoruz ve bu ilk haberle yazı dizimizin startını vermiş oluyoruz.
Haberimiz uzadı ama son olarak şunları ilave etmeliyiz. Yukarıdaki metinde ortaya koyduğumuz mağduriyetin sebebi buz gibi de Avukat ve Avukatların soruşturma geçirmesi için Adalet Bakanlığının olur vermesi gerekiyor. Adalet Bakanı da pek olur vermek istemiyor Avukatları karşısına almamak için en azından öteliyor ki kendi dönemi bitsin sonraki Bakan karar vermek zorunda kalsın yani geciktiriyor. Tabi burada Avukatın mesleki hata yada kusurları sebebi ile mağdur olan vatandaş çaresiz sinesine çekiyor olayı ve konuyu kapatma cihetine gidiyor. Gitse hakaret etse de cübbesine hakaret etmiş sayacaklar Savcıya hakaret etmiş gibi olacak adeta kanun önünde. Çaresiz bizim gibi kendisini dinleyip anlayarak derdini dile getirebilecek gazeteciler yaşıyorsa şehrinde onların yanına gidecek. Bahsettiğimiz olaydaki zulmü yaşayan ve zulmün ardından vefat eden Rahmetli teyzemizin çocukları gibi. Böyle olaylarda polisimiz sanki Organize Suç Örgütü alır gibi davranmasa az opsiyonlu davransa borcunu ödeyebilen veya ödemiş olup yanlışlıkla tutuklama çıkmış olduğunu belgeleyebilen kimselere kendilerini ifade etme ya da hapsolmaktan son dakika kurtulma şansı tanısalar ve biz de bu kadar üzücü olayları halkımıza aktarmak zorunda kalmasak keşke. Keşke kanunlarımız bankaların hakkını aradığı kadar mağdur edilen vatandaşların da hakkını arar niteliğe kavuşturulsa. Keşke polis ve savcı devleti mi oluyoruz? Sorgularını haklı çıkartacak şekilde davrananlar kasıtlı olarak milleti Devletine küstürmek için mi böyle davranıyor? Yada Millet Devlet eliyle mağdur edilmiş muamelesi neden görüyor Avukat yada Hakim Savcı eli ile mağdur olunca. Mesela Hakim nasıl oluyor da kadını dinlemeden hakkında hapis cezası verebiliyor gıyaben. Neden yüzüne okunmuyor karar. Mahkemeye gelmemiş ise firar sayamazsınız ya madem hapis cezası kararı vereceksiniz öncesinde bir sorun ödememişsin diye tebligatla havale ile olmaz ki bu işler. Zaten sorun yok aslında kadın borcunu ödemiş ama banka Avukatının havale ettiği insan konuyu bu hale getirmiş. Şimdi işin en kötüsü halihazırda avukatın kendi yetkilendirdiği insanın suçunu da üstlenmiyor ve kendisinin de dolandırıldığını söyleyerek verdiği maddi zararı karşılamaya da yanaşmıyor ve olayın ardından acısıyla vefat eden merhum teyzenin çocukları olayı Adliyeye taşıyarak şikayetçi oluyor Adaletin yerine geleceğinden umut etmek istiyorlar hala. Atatürk’ün Devleti bu mağduriyetin hesabını sorar ve Türk Adaletini yerine getirir diye umut ediyorlar.
Şu ülkede kim adaket uyguluyorki kim adaletten kaçıyorsa kim kimi eziyorsa Allah ta onlar ebedi alemde ezsin inşAllah