Gazeteci Ramazan Yıldız; eski akademisyen Ali Galip Baltaoğlu'nun son günlerde üst üste yazdığı köşe yazılarında ismini manşete koyarak eleştirdiği Gazeteci Nurullah Çavuşoğlu'nu konuk aldığı program da Çavuşoğlu'na Ali Galip Baltaoğlu'nun yazılarında iddia ettiği gibi Adliye ve Emniyet tarafından kendisine imtiyaz gösterildiği hatta korunduğu ve bazı Savcılarca kullanıldığı yönündeki iddiaları sordu.
Sitemiz Genel Yayın Yönetmeni Ramazan Yıldız'ın gerçekten korunuyor olabilir misiniz? Sorusuna yanıt veren Çavuşoğlu şunları kaydetti. Bildiğiniz üzere biz sırf gazetecilik vazifemizin gereği olan haberler yazdık diye siyasilerin hedefi haline geldik. Ata Park'da başımıza geleni biliyorsunuz biz aleyhte haber yaptık ertesi günü sözleşmesini fesh ettiler Ata Parkın yürütmeyi durdurma kararı aldı bölge idare adamlar gelip etrafını kazdı kafeteryanın ve koskoca Atapark’ın her yanını patates tarlasına çevirdiler ki mekan işletilemez hale gelsin. Nitekim aylarca kazık kaldı koca Park Devlet de demedi ki bu ne rezillik kardeşim. Yetmedi nahak yere gazetemiz kapandı mal varlıklarımıza el kondu. Devletimiz yine sahiplenmediği gibi siyasi karar olduğunu bile bile uygulama cihetine gitti. Halen açılan davadan da beraat etmemize rağmen ne gazetemiz açıldı ne mal varlıklarımız iade edildi.
İyi Parti'de mesela yaşadığımızı biliyorsunuz Ramazan Bey; Tamam bizim parti üyeliği işi Genel Başkanca engellenmiş ama biz sormaya gittiğimizde İyi Parti de şiddete maruz kalmışız adamlar bizi derdest edip atmaya kalkmış partiden bunu başaramasalar da. Neyse Polisler gelmiş biz bekliyoruz ki gelin bakalım siz parti binasına ailece gelen bu insanlara neden böyle zorbaca davrandınız? Diye soracaklar bize o hareketleri reva görenleri mahkemeye çıkartacaklar. Bir de baktık ki biz karakolda iken adamlar basına açıklama yapıyor yalan yanlış ve bizi parti basmış gibi lanse etmeye çalışıyor Devlet buna göz yumuyor. Adliye bizim suçsuz olduğumuz anlaşılınca onları da hesaba çekmedi hala bekliyoruz daha davası bile açılmadı. Saysam size daha me kadar Devletimizden gördüğümüz ezaları. Ama biz Devletçi insanlarız nitekim Devletçi Gazeteciler olarak da tanınırız ve ister istemez sever sayar bizi Devletin Polisi savcısı hakimi memuru bürokratı adı neyse. Çünkü hep Devletten yanadır tavrımız ve Devletin memuruna muhatap iken asla unutmayız Onun bir Devlet memuru olduğunu ve gerekli Devlet adabı ve hürmetini gösteririz. Bunu da zaten bizi tanıyan bütün Devlet bürokrasisi bilir.
İmtiyaz gördüğümüz de yok özetle beklediğimiz de keza. Biz biliriz kamu görevlisinin arkadaşlığına güven olmayacağını keza gazeteciyiz bir yakın arkadaşımızın adı yolsuzluğa karışsa biz haber yapmayacak mıyız? Rezil olmasın diye düşünecek halimiz yok ya. Nitekim geçmişte arkadaş edindiğimiz başkan olsun vekil olsun istediğimiz insanları sonunda eleştirdiğimiz de vakıadır hala arkadaşlığımızı sürdürdüğümüz ve zaman zaman eleştirilerimize maruz kalan siyasetçi yada bürokratlarımız da vardır. Her şartta biz gazeteciydik ve vazifemizi yaptık hakkımızdan fazla da ne imtiyaz gördük ne de benzer iş bir manevi destek. Yönlendirilip kullanma işine gelince bize siyasi parti genel başkanları haber gönderdi geçmişte de biz yine şımarmadık neden Savcıların gazına gelip gemisine binmiş olalım ki bu iftiraları yazan kişinin tabiri ile.
Editörümüz Ramazan Yıldız'ın peki biraz açarsak sizin Bahadır Savcının veya Hacı Savcının kullanılmış olabileceğinizi iddiasını ortaya atan Ali Galip Baltaoğlu'nun yazdıklarına ilişkin neler söylemek istersiniz? Bu soru üzerine Gazeteci Nurullah Çavuşoğlu özetle şunları kaydetti. Ramazan bey; Ben Cumhuriyet Savcısı Bahadır Sakaoğlu'nu gazeteci iken tanıdım, kendisini öncelikle fetullahçı kliklerin kendisiyle uğraştığına dair bilgiler edinerek tanıdık gıyabında ve Milliyetçi ve Devletçi bir Savcı profili çiziyordu biz de dolayısıyla kendisine muhabbet ve hürmet beslerdik. Basın Savcısı iken bir yada iki kez oturduk o kadar. 17/25 Aralık sürecinde Uşak'ta Çatı İddianame düzenleneceği ve soruşturmanın merkezlerinden birisi olacağını işitiyorduk ve pür dikkat bekliyorduk operasyonların başlamasını. Derken bir sabah uyandığımızda fetö soruşturmasının düğmesine basıldığını ve bazı göz altılar olduğunu öğrendik. Tabi bilindik gazeteci usulleri ile edinebildiğimiz bilgiler ışığında çıktık ve operasyonu eleştirdik yanlışlık ve eksiklikler tespit ettiğimizi kamuoyu adına gazetecilik vazifemizin gereği, açıkça söyledik ve soruşturmanın genişlemesi gerektiğini asıl çok önemli bazı isimlerin atlanmış olabileceğini aktardık dilimiz döndüğünce, operasyona ve soruşturmaya destek olmakla beraber tabii ki.
Bizim röportajların ardından beni İstihbaratta görevli olduğunu söyleyen İsmail isimli bir polis arkadaş aradı ve bana Nurullah bey; Ben sizi Başsavcı Vekilimiz Hacı Aykut Aydın'ın talimatı ile arıyorum, başlayan Fetö soruşturması ile ilgili görüş belirtmiş yer yer de eleştirmişsin madem bildiklerini bize aktaracaksın ben de Savcımıza aktaracağım. Buluşalım abi dedim ve KOM binasının bahçesinde oturduk; ben polis arkadaşa kendisine konuşamayacağımı hatta Hacı Savcıya ‘da konuşmayacağımı ancak en az iki savcının da dinlediği bir zemin de, ifadelerimin anında Devlet kayıtlarına geçmesi kaydıyla konuşabileceğimi söyledim. Tabi bu teklif kabul görmemiş günler sonra aradığımda görüştüğüm İstihbaratçı bana bu yönde bilgi verdi. Konu kapanmış idi. Üzerinden biraz zaman geçtikten sonra Bahadır Savcı beni aradı ve Başsavcı Vekilimize böyle bir teklifte bulunmuşsun ona güvenebilirsin ve dilersen ikimiz bir arada seni dinlemeye hazırız dedi.
Ben tabi Devletimize yardım etmek maksadı ile bildiklerimi aktarmak için gittim beni bir müddet dinledi iki savıcı sonra bana dediler ki sen yazılı olarak olay olay anlat bize dediler. Ben de peki dedim ve döndüm. Ve Ülkü Ocakları Başkan Serkan Arıcan ve arkadaşlarına FETÖ'ce kurulan kumpası bütün çıplaklığı ile ele aldığım bir dilekçe kaleme aldım ve dönemin İl Emniyet Müdürü İbrahim Ergüder'e imzasız Başsavcı Vekili Hacı Aykut Aydın'a da imzalı şekilde teslim ettim. Ancak Başsavcı vekili dilekçeyi işleme koymadı ve aynı gün bana iade etti. Bir daha da zaten görüşme ya da temasımız olmadı. Tabi biz yine aynı yayın politikası ile FEÖT ile mücadeleyi teşvik ederek ve destek olurken bir yandan da gördüğümüz eksikleri kamuoyu ile paylaşmaya devam ettik. Taa ki Uşak Belediyesine Ufuk Uğur ve avenesi fetö masası kurup işlerine gelmeyen insanları fetöcü ilan edinceye değin. Böyle bir liste ortaya çıkınca ve insanların isimleri fetöcü diye ifşa edilince tabi biz o insanların haklarını aramalarına da yardımcı olma adına gittik soruşturmayı yürüten Savcı olması hasebiyle Hacı Aykut Aydın Savcının huzuruna ve efendim belediyenin tasarrufunda Adliyenin bir dahli var mı diye sordum.
Kendisi bana cevaben bilgileri dışında bir tasarruf olduğunu söyleyerek samimiyetsizliğin ve fetöyle soruşturmayı sulandıran bir açıkana olduğunun farkında olduğunu hissettiren şeyler söyleyerek peki ne olacak? Dediğim de de gereği yapılacak ikisini de alacağım gerekirse ve fetöyle mücadeleye devam edeceğim dedi. Ben de bu görüşmeyi Sait Hoca alındığı gün ifşa ettim ve biliyorduk dedim. Vay efendim nasıl dersin bizi polisler aldı ve nezarette kaldık bir gece yani Sait Hoca alındığı gün biz de alındık nitekim o açıklamam sebebiyle dava da açıldı ve beraat da ettik şükür. Yani Balt
aoğlu'nun dediği gibi sessizce izlemedi Savcılar da açıklamalarımızı ki yeminle söylüyroum hepsi de doğruydu ve gerçekti.
Sait Çelik alınmadan bir kaç hafta önce dönemin MHP Uşak İl başkanı Muhterem Kuruçay üstüste açıklamalar yapıyordu basın önünde Sait Çelik aleyhinde biz bu açıklamalrın hiç birisini yayınlamadık çünkü riskli bulmuş idik. Ama hareketlliklerden ve Kuruçay'ın yaşadığı heyecandan anlıyoprduk ki Sait Hocaya operasyon hazırlığı var. Sizin de içinde bulunduğunuz bir heyet ile Rektörü makamında ziyaret ettik ve ben Sait Hocaya açıkça Hocam sizi alabilirler dedim. O önce bana alamazlar beni ben kendime güveniyorum dedi. Daha sornra ben gözlemlerimi ve tecrübelerimi aktararak kendisine yanında durabileceğimi bunun için tek gerekenin o dönem ÖSYM!'nin başında bulunan ve şaibelerle anılan Ali Galip Baltaoğlu'nu hiç değillse ÖSYM'nin başından alması şartımı söyledim. Ancak Rektör hoca bunu kabul etmedi.
eza bana sorarsanız soruşturmayı yürüten birimler de soruşturmaya gerek tanıklık gerekse benzer doneler ile katkı sunan kimseler de bizim bu soruşturma hakkında yazıp çizmemizi bile istemiyordu eminim ve eminim bizi hiç karıştırmamanın üzerine kurmuşları kafalarında kurguyu. Nitekim işin içindeki hiç kimseden bilgi akmadı bize o süreçte ve muhatap kabul edilmedik. Hal bu iken ve yaşananları daha önce ben defaatle aktarmış iken hatta Sait Çelik alınmadan önceki ve alındığı esnadaki yaşadıklarımı aktardığım röportaj yayınlanmış ve sonrasında Sait Çelik bana mesaj atarak söylediklerimin hepsini doğrularcasına teşekkür edip kitabın ortasından konuşmuşsunuz Nurullah bey demiş iken Sait hocadan fazla Sait Hocacı görünen bu arkadaş neden bu hezeyanlarını kusmaktadır? Sorusuna yanıt vereyim kendisi telaş ve panik içerisinde beni aşağıya çekmeye çalışıyor aklınca. Aklınca siyasi ve sosyal kimliğime zarar verecek veremese bile hakaret etmiş olacak.
Gazeteci Ramazan Yıldız'ın eski isthbarat subayı Özden Özgen ile görüşmenize dair iddiaları da yanıtlarsanız cevapsız soru ve aydınlanmamış taraf kalmayacak demesi üzerine Çavuşoğlu şunları kaydederek ropörtajı noktaladı. Ben Özden Özgen'i hiç tanımadım görevde iken duyar idik işte fetullahçılar ona da kumpas kurar imiş şantaj yapar imiş özel hayatına dair ifşalar yayınlar imiş ve kendisi fetö ile mücadele etmiş ve bu yüzden kızağa alınmış. Tabi biz de bilgi vardır diye gittik yanına ama kendisinin bize bilgi vermekten çok uzak bir ruh hali ve zihin yapısı içinde olduğunu gördük ve eli boş döndük. O da daha sonra bizimle görüşmeden de atıfta bulunduğu bazı ifadeler de bulunmuş bizim ağzımızdan. Tabi bu dediğim olay 2012 yada 2013'de yaşanmış. Sait Hoca bu konuyu da aktardığı bir yazı yazmış geçtiğimiz aylarda ben yazıyı okuduğum anda hatırlayamadım bu olayı ve Sait Hocaya da sitem ettim. Daha sonra Erkan Çuhadar ile buluştuğumuz da Sait Hoca ile yaşadığımı aktarınca o dedi bana sen hatırlamıyorsun ama biz Özden Binbaşıyı gördük Ankara'da ve detayları da vererek hatırlattı. Tabi bende hatırlayınca Sait Hocayı aradım ve işin aslını ve görüşmenin içeriğini arz ettim. Biz önemsememişiz ve konusu kapanmış Hocam dedim o da pekala dedi ve olay böylece bizim açımızdan kapandı.
Peki Sait Hocaya kumpas mı kurulmuştur o dönem? Biz bunu bilemeyiz elbette bunun kararını Adli merciler verecek. Ama mesela bir Savcı buna kendini inandırıp bu operasyonu yapmış olabilirler de onun inanmasını sağlayan süreçte birileri işi kumpasa dökmüş olabilir organize biçimde veya savcılığın emniyetinde kumpas da dahli olabilir? Tabii ki organize bir iş olmayıp tamamen tesadüflere dayalı bu soruşturma ve mahkeme gerçekleşmiş de olablir. Bunu biz bilemeyiz ama ben şahsen beklemem kumpası Devlet görevlilerinden. Savcı ne menfaat temin edecekmiş ki Rektöre kumpas kurmuş olsun? Elbette bütün bu soruların yanıtları da zamanla hukuk önünde çıkacaktır.
Ben onu bunu bilmem. Fetöcüyle ortak iş tutan fetöcüdür. Bir fetöcü kendine biat etmeyen köpeği bile kapısına bağlamaz. Kapısına bağlıysa o köpek de fetöcüdür. Buna hukuken iltisaklı denir. Bugün ortaya çıkmaz hatta yargılanmadan bile kurtulur. Yarın yeni bir kanıt bulunur kripto fetöcüler de bir daha yargılanıp layığını bulur. Bazı tiplerin yaptıklarının binde birini biz yapsaydık sittin sene cezaevinde yatardık doğrusu bu. Ama az sabır, adalet er geç yerini bulur.