Çok hoş bir sohbet gerçekleştirdiğimiz çiftin eserleri ve başarıları karşısında nutkumuz tutuldu resmen. Tüm Uşaklıların da gidip görmesi gereken ve gidenlerinde hayranlıklarını gizleyemediği bir sergi. Duyurusunun, tanıtımın nedense eksik bırakıldığı, bazı ziyaretçilerinin de tesadüfen uğradığı, hatta açılışında dahi bir sürü eksikliklerin yaşandığı sergiyi görünce bu durumu hak etmediğini açıkça göreceksiniz.
Geleneksel Türk Sanatları içinde çok özel bir yere sahip olan çinicilik, özellikle 16. yüzyılın ikinci yarısında en mükemmel örneklerini vererek bütün dünyanın hayranlığını kazanmıştır. İlgisizlik nedeniyle çinicilik de diğer geleneksel sanatlarımızda olduğu gibi 17. yüzyılın başlarında eski ihtişamını ve güzelliğini kaybetmeye başlar. 1830'Iu yıllarda çinicilik sarayın destekleriyle yeniden canlandırılmak istense de altyapı, astar, sır, desen ve boyama olarak asla İznik çinilerinin kalitesi yakalanamaz.
1960'lı yıllarda Faik Kırımlı'nın, 8-10 sene süren çalışmalar sonucu İznik çini tekniğini yeniden keşfetmesi çinicilik için bir dönüm noktası olur. Faik Kırımlı'nın yaptığı çiniler o kadar beğenilir ki Avrupa'da ki bazı ünlü müzeler Faik Kırımlı'nın Ameli Faik diye Osmanlıca attığı imzayı bir şekilde deforme ederek 16. yüzyıl İznik çinileri diye sergiler.
350 yıl sonra hayat bulan bu teknik, Güvenç ve Nursen Güven çiftinin 1995 yılında Eyüp'te kurdukları çini atölyesinde canlı tutulmaya çalışılıyor.
Aslen Çivrilli olan Güvenç Güven 33 yıldır eşi Nursen hanımla birlikte bu işler ile uğraşıyorlar. 1980 yılında cami işlemeleri ile başlayan serüvenlerini Güvenç Bey şöyle aktarıyor; “O yıllarda bu sanat herkes tarafından bilinmiyordu.
Bir elin on parmağını geçmeyecek sayıda usta ancak vardı. ilk önce kalem süslemeleri sanatıyla uğraştık. Bir çok caminin restorasyon çalışmalında bulunduk. O yıllarda ilk büyük restorasyon çalışmamız yeni kurulan Vakıflar Genel Müdürlüğünce belirlenen Edirne Selimiye camii oldu. Eşim ile de orada tanıştık. 3 yılın ardından evlendik. Beni son yaptığım çalışma ile yönetim kurulu kararı sonucu seçtiler ve ben yönetim kurulu kararı ile gelen tek kişi oldum. Bu alanda ilk akademi mezunu ve şu anda Türkiye’de tek kadın nakkaş olan eşim ile birlikte oluşan bir gurupla çalıştık. Ardından Sultan Ahmet Caminin restorasyonunda uygulama sorumlusu olarak çalıştık. Bu işlerin ardından serbest piyasaya ayrıldık. Çini çalışmalarına merak saldık 1995 yılında ise İznik Çinisi sanatını canlandırdık".
Geleneksel Türk Sanatlarının en parlak dönemleri, 16. Yüzyıl olduğunu aktaran Güven; “Özellikle Mimar Sinan devri en bu sanatın parladığı dönemdir. Fakat daha sonra yavaş yavaş bir yabancı hayranlığı başlıyor. Özellikle 18. yüzyılın başlarında bu durum ayyuka çıkıyor. Zamanla bu sanat dallarında gerileme başlıyor ve tamamen bitiyor. Sadece hat sanatı haricinde bütün geleneksel sanatlarımızda yaklaşık 200 -300 sene gibi bir kopukluk var. Çinicilikte bu gerileme döneminde bozularak devam ediyor, mesela 1600'Ierde Sultan Ahmet Camii'nde motifler daha irileşmiştir, alt yapıda daha ucuz malzemeler kullanılmıştır. Yaşanan bu tarihi süreç sonunda tamamen bitmiştir. 1830'lu yıllarda Edirnekapı'daki Tekfur Sarayı kalıntılarında çini atölyeleri kurmuşlar, bu çalışmalar yaklaşık 30 - 35 sene sürmüş fakat İznik Çinileri diye bilinen dünyanın hayran kaldığı, sır altı çinilere hem kalite hem de üzerindeki çalışmalar olarak yaklaşılamamıştır. 1960'lı yıllarda benimde hocam olan Faik Kırımlı, kendi merakı, kendi çabaları ile o zamanki hocalara da danışarak saray arşivlerinde uzun yıllar araştırmalara başlıyor. Günümüzde ki çiniciliği Faik Kırımlı hocamız canlandırmıştır. Ben de ondan öğrendim aynı tekniği. Biz bu sanatların içerisine, akademisyen, akademide hoca ve dünyaca ünlü eserlere imza atmış kişiler olarak girdik. İznik çinisi olarak bilinen sır altı tekniğini hazmederek ve beraberce yaşayarak uyguladık. Bizim farklığımız buradan kaynaklanmaktadır. Camilerdeki çinilerin bire bir motifleriyle birlikte eşimin çizdiği özgün çalışmalarımız da var. İlk defa bizim tarafımızdan yapılan bu özgün İznik Çinisi çalışmalarımız ve eserlerimiz dünyaca ünlü müzelerde sergileniyor ve satılıyor.” dedi.
Türkiye’de ve Dünyada ünlü iki Nakkaş bir atölyede
İstanbul Eyüp’de atölyeleri bulunan çift, daha önce bu işle uğraşan kişilerin topluluk halinde yaptıkları işi sadece ikisi birlikte yapıyorlar. Nakkaşların başarıları ve ünleri Türkiye ile de sınırlı değil.
1998 yılında ABD Los Angeles'ta Suudi Arabistan Kralının yaptırdığı King Fahd Mosque'un iç süslemesini ve Türk desenleri ile çok özel vitray çalışmaları yapmıştır. Bu çalışmalar ABD'de ilk defa uygulanmış olup büyük ilgi görmüştür. Hatta çalışmalarına hayran kalan Amerikalılar Güvenç – Nursen Güven çiftine; iki kişilik tim ya da Müslüman Leonardo ( da Vinci) gibi unvanlar takmışlar. 2000 yılında Bahreyn'de başkent Manama'da bir caminin kalem işlerini yapmıştır. Ayrıca yalnız Mimar Sinan'ın eserlerinde bulunan ahşap üstü kalem işlerini klasik ve özgün çalışma olarak 400 yıl sonra orijinale en yakın teknik ile gerçekleştirmişlerdir.
Türkiye'yi temsilen katıldıkları Uluslar arası Geleneksel Sanatlar Yarışmasında 1.'lik ödülü alan çiftin daha birçok başarıları var. (The First International Crafts Riyadh, Kingdom of Saudi Arabia (OIC- Research Centre for Islamic History, Art and Culture).
Biz oradayken gelen ziyaretçiler ünlü nakkaşlarımıza çok teşekkür ettiler. Bu derece özel iki insan ve eserlerinin Uşak’ta bulunmasından kaynaklı memnuniyetlerini dile getirdiler.
Mutlaka gidip görmeniz gereken bir sergi.