Madem Uşak'ın Kurtuluş Yıldönümünü yaşıyoruz, Uşak'ı, gerçek mana da Kurtuluşu ve 1 Eylül'ü biraz konuşalım. Kurtuluş Mücadelesi için başlatılan bağımsız halk hareketlenmesi Kuvva Milliyenin meşalesinin ilk yakıldığı şehir. Şehri Uşak; yani aşıklar şehri, Millete hizmetkarların meskeni bildiğiniz gibi Kuvvai Milliyecilerin yönetimine tam olarak katılan ilk şehir olma özelliğine sahip. Gerçi o dönem ilçeymiş henüz başka bir şey ama daha sonra 3 Dönem Milletvekilliği yapacak olan Besim Atalay büyüğümüz Uşak'lı idi ve Milli Eğitim Müdürlüğü vazifesinden istifa ederek Osmanlıya kıyam ettiği için adı Taht'a kılıç çeken manasına tahtakılıç olarak anılan İbrahim Tahtakılıç ve arkadaşlarına katıldı. Aliağa Camisinde vaazlar verdiği ve halkı örgütlü bir biçimde kurtuluş mücadelesi vermeye ikna etme faaliyetleri yürüttüğü de bilinir Besim Atalay'ın, bilmeyenler için ilave bir tekrar bilgi geçeyim. İbrahim Tahtakılıç ve arkadaşları Osmanlı hükümeti ve mevcut siyasi yapı ile verdikleri siyasi mücadeleyi kazanarak gerçekleştirdikleri halk devriminin ardından Osmanlının atadığı hain kaymakamı halkı işgale razı etmek gibi anayasal bir suç işlemekten şikayetçi olarak tutuklattılar ve Saraya da Osmanlı Hükümetine telgraf çekerek Kaymakamı görevden aldıklarını ve yerine İbrahim Tahtakılıç'ı kaymakam olarak atayıp şehirde kurtuluş mücadelesi başlatma kararı verdiklerini bildirmişlerdi. Ne kadar basit anlatıyoruz üç beş cümle ile oysa bunlar her biri ayrı kahramanlık hikayesi olarak yazılıp, okutulması gereken hayatlar ve yaşanmışlıklar.
Her biri sadece Uşak'ın değil bütün Türk Milletinin değerleri ve medarı iftiharları olmalıdır kadını erkeği genci yaşlısı ile bu insanlar. Vatan uğruna can feda kılıp Devlete ve din afyonu ve türlü büyülerle uyuşturulmuş, cincilerin insafına terkedilmiş halka rağmen Kuvvai Milliye Mücadelesi başlatan insanlar da kahramanlarımız olmayacakta ülkeyi bu hale getiren Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı işgal destekçilerinin torunlarını mı afedersiniz kahramanımız olacak? Tabii ki her şehir de kendi kahramanı kendi nesline ve misafirine ballandıra ballandıra anlatacak yeri geldikçe. İbrahim Tahtakılıç bizim gurur kaynağımız ve çok önemli bir değerimiz yine Besim Atalay ha keza öyle tabi ki Ordunun içindekl gururumuz olan İzzettin Çalışlar Paşamızı da unutmayalım. Uşak deyince akla ne gelir? Neler gelmez ki, tarhanadan bulgura, halıdan kilime, sıcak sudan soğuk suya, Murat Dağından Kanyonlara, yaz ve kış yaşanası bir hava ve atmosfere sahip oluşundan, Evliya Çelebinin seyehatnamesinde de kabul buyurduğu gibi aşık olunası tütsülü ve mistik havasına, yer altı ve üstü tarihi değerlerinden insanının cana yakınlığına ve samimiyetine. Ama ilk akla gelen Kuvvacılarıdır, vatanseverleridir, aşıklarıdır.. 1 Eylül Uşak'ın Kurtuluşu olarak tarihe geçmiştir ve Yunan Başkomutan Trikopis'in karargah edinmek istediği bölge olduğu için esir düştüğü şehirdir de, ancak; Atatürk'ün bir edip Yunanın üzerine saldığı halk ordusu gelmeden de Uşak işgale direnmekte ısrar etmekte ve büyük oranda Kuvvacıların yönetiminde idi. Tabii ki Atatürk'ün Orduları yetişmese kurtulamazdık ve tabii ki şehrimizin kurtarıcısı neticesinde İbrahim Tahtakılıç'ların da içinde olduğu ve destek sunduğu Türk Ordusu oldu. Halk desteği ile yenmiş olmaları Ordumuzun savaşmadığı anlamına gelmez keza Osmanlıdan kalan vatansever subayların emir komutaları ile işin içinden çıkıldığını da ilave edeyim. Ancak Uşak olarak diğer şehir yada ilçeden farklı olarak Kuvvai Milliye şehri olmanın gururunu bu Uşaklılar açısından mübarek gün hükmünde bayram ettiğimiz gün olan 1 Eylül kurtuluş gününde pekala söyleyebilmeliyim. Bir Uşaklı olarak yaşadığım haklı gururu böyle günlerde ifade edebilmeliyim öyle değil mi?
Kaldı ki; Uşak'lıya bu gurur çok görülmemeli. Biz Gazi Antep'lilerin haklı gururuna toz kondurmadan Kahraman Maraş'lı kardeşlerimizin yada diğer şehirlerdeki kardeşlerimize pek hissettirmeden de yaşarız bu haklı gururu sene de 1 gün de hatırlatıverelim bivesile. Hem Uşak'lı Uşak'lı olmanın kadrini bilsin, yaşadığı şehre başka bir pencereden bakabilsin istedim yazımda. Biz Prof. Dr. Haydar Baş beyefendi rahmetlinin bize Anadolunun manevi genel kurmay başkanı diye bellettiği Hacı Bektaşi Veli'nin soluduğu atmosferi soluma lütfu ile her an karşı karşıya olan ve bu lütfun haklı gururunu yaşayan Nevşehir ve Kırşehir civarlarında yaşayanları kıskanmıyoruz ki. Bilakis Aşıklar Şahı Hacı Bektaşi Veli'de bizim, yaşadığı ve ziyaretgahının bulunduğu iller de bizim diyor ayrıca sevinç ve mutluluk payesi çıkartıyoruz. Hem Hacı Bektaş'a hased edersek Onun yetiştirdiği Hacım Sultan'dan nasıl sitayiş ile bahsedebiliriz. Hepsi bizim değerimiz değil mi? Hepsi bize tıpkı Atatürk'ümüz gibi devrinin müjdesi ve Allahın yada insanlığın doğasının lütfu değil mi? Değer demişken şehrime verdiğim değerin de altını çizeyim ki belki değer katarım okuyucularımızın gözünde. Kuvvai Milliye kenti Uşak diye anılmak Aşıklar Kenti diye anılmak kadar güzel, ilkler şehri olarak anılmaktan zaten daha güzel.
Kuvvai Milliye Ruhu hala yaşıyor bilinsin istedim
O ruhun bu şehirde hala yaşadığını ve gerektiğine emin olursa devreye gireceğini de hatırlatmış olayım yeri gelmişken. İbrahim Tahtakılıç yada Besim Atalay kadar büyük insanlar çıkmayabilir aramızda belki ama Düşmanı yöneten de bir Lord Gurzon değil, savaşacağımız Yunansa eskisi kadar tırnaklı değil. Zaten artık emperyalizm savaştıracak kimse de bulamıyor uzun zamandır biliyoruz. Askerlik mesleği Türkiye gibi işsizliğin çok olduğu milletlerde revaçta sadece. Askeriyeye girmeyi hayatını kurtarmak için bir fırsat gibi görenler ve askerliği parası için meslek edinenler sadece Türkiye ve benzeri yönetimde bir kaç dünya ülkesinde var. Dünyanın gelişmiş bir çok ülkesi paralı asker bile bulamıyor artık. Yani dünya Emperyalizm hiç istemese de adeta olgunlaşıyor ve kemale erdikçe silahsızlanıyor ve güdülebilir olmaktan çıkıp, özgürlüğüne düşkün bireyler oluşturuyor önemli kitleleri. Sadece sessiz ve hareketsiz oldukları için çok farkında değiliz ama dediğim kafa da az insan yok aramızda. Ben kendi çevremden biliyorum durumu ve iddia ediyorum gerçekten Kuvva ateşi yakılması icab etse ve yakıp ateşin etrafına davet etsek açıkça çok insan var çevremizde ateşin başına toplanabilecek bir kafa yaşayan. Atatürk düşmanı Milletvekili adayı geldi bu şehre de sadece fetöyü Uşak'ın başına bela etmek isterken yakalananlar fotoğraf verdi. Halk kesinlikle yüz vermedi ve girdiği bir çok mekandan kovulduğu pek çok insanın elini askıda bıraktığı biliniyor. Uşak halkı bu kadar adamdır işte, Vatanını ve özgürlüğünü borçlu olduğu Atatürk'e hasımane tutum içinde olmuşsan alenen dükkanına sokmayabilir. İzin verse girmene elini sıkmayacağı neredeyse kesindir. Atatürk düşmanları da illaki var içimizde çoğu Uşak'lı değil inanın ve çoğu kripto ve sayıca yok denecek kadar azlar ve Onlar da asla açıktan yazıp söyleyemezler ağır müdahale görme olasılıklarını bilirler. Halk hakikaten ağır azarlar Atatürk'e laf edeni Uşak'ta. Kafayı mı gırdın Atatürk'e söz söylüyorsun der de tıkanır kalırsın cevapta veremezsin Uşak'taysan. Bu kadar da cüretkardır yeri geldiğinde esnafı ve halkı.
Tamam aşığı boldur bu memleketin, efsunlu aşk hikayesi çoktur ve kültür bakımından çok zengindir şehrimiz ve Aşıklar Şehri diye anılması da hoştur ama bence Kuvvai Milliye kenti diye hatta Atatürk'ün şehri diye anılsak çok daha mantıklı olur ve yeridir. Tabi bu benim kendi fikrim ve istesekte istemesekte belki hepsi ile anılırız. Neticede Atatürk'te bir aşık bize göre ve aşk yaşamak için Uşak'lı bir hanfendi seçmiş, uygulama da problemler yaşasa da. Neticede Damad olma şerefini Uşak iline vermiş. Bizim damadımız olmuş Gazi Paşa ve Yunan Başkomutanın şahsında savaştığı yedi düvelden Uşak'ta kılıç teslim almış. Bu ne büyük şeref ya Rabbi? Atatürk'ün hizmetine kendini adayan hanfendi Uşak'tan çıkmış ve Atatürk kendisini en çok kimin sevdiğinin farkına varacak ariflikte bir insan olduğuna göre Atatürk'ü en çok seven kadın da Uşak'tan çıkmış diyebiliriz pekala? Sonuçta şeçilmiş şehir olduğumuz kesin, bunların hepsini Cumhuriyete borçluyuz ve Cumhuriyetimiz yaşarsa bu değerlerimiz yaşar, Cumhuriyeti yaşatamasak özgürlük ve bağımsızlığı da yaşatamayız emin olun. Başka hiç bir Devlet biçimi Türk'ün derdine çare olamaz. Aramızdan Atatürk kadar büyük bir adam çıkarana kadar Devletin yapısını Atatürk'ün mantığının dışına çokta çıkarmaya kalkmamalıyız yoksa elimizde Devlet kalmayabilir. Devleti kaybedersen aile bile kuramazsın. Osmanlı gibi bir Devleti nasıl kaybetmek üzereyken kurtarıp Cumhuriyete kattığımızı hatırlarsanız anlaşılmama yardımcı olmuş olursunuz. Değerini bilelim şu kimse de olmayan güzelim değerlerimizin milletçe ve değerini bilelim Türk gibi özgürce bozkurtça yaşamanın. Atamız da Saraya giren bozkurt diye tarif edilmez mi netice de? Netice de Ergenekonda izine düştüğümüz ve özgürlüğü bulduğumuz da bir asena değil miydi börteçine'nin rehberi. Ergenekondan Türk'lerin çıktığını ve derhal Türk buyruğu altına girmesi gerektiğini ilan edip Türk'lerin Kağanı ünvanını hak eden Kağanımız sembol edinmemiş miydi? bayrağına kurdu.
Esaret asla kabul edilemez ya İstiklal ya Ölüm diyenler mi doğru yapmıştı acaba? Yoksa Emperyalizmin kıskacında miskin miskin işgale bile razı edilenler ya da Kuvvai Milliye örgütleyicilerine yani Vatanın kurtuluş savaşını yönetenlere katli vaciptir fetvası yayınlayanlar ve helikopterle halkın tepesine saçanlar mı doğru yapmıştı? Sizce hangisi aklın ve bilimin yolu? Sadece aklın ve bilimin mi? İnancımızın ve örfümüzün yolu da bu? Esaret ve kölelik Allahın cehaletten sonra ilk terkedilmesini istediği kötü fiil. İlk emir Oku ise ikinci emir esaretten kurtul ve köleliği bir an önce sonlandır. İyi de bu mümkün değil. Cahil ve aç insan çok cariye oluverdi mi hayatı kurtuldu gibi hissediyor biri beni cariye alsa diye bakıyor. Din yasaklasa ne olacak günahsa bana günah diyor insanlar. Adamı kölelikten azad ediyor eline bir miktar para veriyorsun git kendi hayatını kur özgür yaşa diyorsun. Gidiyor başka bir şehirde bir efendi buluyor kafasına göre kölesi oluyor varsa ufak tefek birikimini de yine efendisine veriyor. Ticaret bilmiyor dil bilmiyor doğru dürüst okuma yazma zaten hak getire. İlkelliğin ve cehaletin alıp götürdüğü topluluklarda mümkün tabi bu kafalar ve o çağlar için çok görülmemeli ayrı bir konu. Ama Peygamberimizin döneminde insanların ikna edildiği ve inandırıldığı değerlerin hepsi devrim niteliğinde idi ve gerçekten O ve ekibi Asrı Saadeti getirmiş yaşatmıştı bir nebze, yeri gelmişken bunu da belirtmiş olayım istedim.
İslam dini özgür insanların dinidir zaten özgürlüğün tadını bilmeyen islamdan lezzet alamaz esasen bakmayın siz zevk alıyormuş gibi yaşayan esirlere Onlar rol yapıyor çoğusu. Rızkını helalden çıkartan, yalan ve sahtelikten uzak, dobra sözlü, haddini hududunu bilen harama tevessül etmeyen ama helal olan hakkını da yedirmeyen kimsenin güdümüne girmeyen mert delikanlıların işidir müslümanlık. Nefsinin kölesi olmuşların yaşayacağı bir din değil ki İslam nefsini öldürmek, ölmeden evvel ölünüz sırrına ermek isteyenlerin ve her dem nefsi ile cihad edip arada bir niyetini tazeleyip rızai ilahiyi gözetebilen, kalp kırmaktan kabe yıkmak kadar çekinen ve fakat onur ve izzetini hiç kimseye çiğnetmeyen insanların yaşayabileceği ve zevk alabileceği bir dindir İslam. Allahuekber dedin de Rabbin kim senin? Gerçekten Rabbine yöneldiğin bilinci ile mi yönelmektesin Kabeye? Yoksa "insan kalbi" dururken taşa tecelli edeceği zannında mısın Rabbinin? Nerede aramaya koyulmaktasın Rabbini? Razı ve mutlu ettiğin bir gönülde mi? Yoksa cilalayıp durduğun taşta mı? Eşrefi Mahlukat olduğun bilinci ile mi kıyamdasın? Aciz bir kul olduğun bilinciyle mi rükuda yada secdedesin? Gerçekten Peygamber ve Aline yani Ehlibeyte Salat ve selam ettiğin bilinciyle mi diz kırıp oturdun. Sözü uzattık Yunus'un da buyurduğu gibi "bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil." "Bir gönül yaptın ise, er eteğin tuttun ise bir kez hayr ettin ise, birine bin az değil." Atatürk'ü ve Kuvvai Milliye kahramanı silah arkadaşlarını bile er bulup eren görüp eteğin tutmazsan, kimin eteğinden tutarsın sen? Kibirinden ne vakit vaz geçip İlim erbabının eteğine sarılarak işlerini ehline teslim edeceksin? Demiyor mu Yunus delilsiz varılmaz, yollar harami? Sormazlar mı adama ölmeden evvel öldüm diyorsun da şahidin kim? Haramilerden kim geçirdi?
Kimi rehber edinip gittin buldun hak rızasını? Kimden öğrendin Peygamber sünnetini?
Ehlibeytten öğrenen Ehlibeyt ile Kerbela'ya özgürlüğe yürüdü ama Muaviye yardakçısı hadis uydurukçusundan sünnet öğrenen Peygamber Torunu kesti. Sünneti kimden öğrendiğin önemli çünkü akibetinizi Ona göre tahmin edeceğiz. Siz nerede gördünüz ki Peygamber ve yakınları suçsuz insanın yolunu kesti ve kendisi gibi inanmaya zorladı? Peygamber size bu dini ve insanlığı böyle mi öğretti? Demedi mi kafir de olsa kimseyi esir tutmayın ve aç susuz bırakmayın? Nasıl kıydınız gürül gürül akan Fırat'tan İmam Hüseyin ve ailesin su taşımaya çalışmaktan başka zerre günahı olmayan Peygamber torunu, İmam Alinin oğlu Ehlibeyt yareni Celal Abbas'a? Masum insana kıymak Peygamberin hangi sünnetine uydu? Ehli Sünnet olmak buysa biz yokuz arkadaş desek yeri değil mi? Yezid'in günahını üstlenmek zorunda kalacaksak hele sonunda biz asla Ehli Sünnet olmayalım bize Ehlibeyt yeter. Biz Allah Rasulunun emri ve tavsiyesi gereği Ehlibeytten ve Kuran'dan asla vaz geçmeyiz Sünneti de yine Kuran ve Ehlibeytten öğreniriz kimseye de ihtiyacımız yok. Ehlibeyti tanıtan yeterince eser ve kaynak var gerekirse yenilerini yazarız gerekirse ders kitaplarımızda anlatırız verdikleri özgür ve barış içinde yaşam mücadelesini, kitaplarımızda anlatırız verdikleri aydınlanma ve aydınlatma mücadelesini. Peygamber ve ashabı da (ra) ilk iş okuma yazma seferberliği başlattı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları da.
Sizce fark ne?
Sadece çağ ve coğrafya sebebiyle oluşan farklar var. Değilse her iki mücadele de esasen düşmanların ve inanmayanların şahsında batıla cehalet ve karanlığa esarete karşı verilmiş bir Tam Bağımsızlık mücadelesi. Tam bağımsız insan ve tam bağımsız toplumu yada ülkeyi var etme mücadelesi. Rabbimizin emri Özgürlük, Örfümüzün emri özgürlük aklın emri özgürlük kalp zaten sadece özgürken ve aşıkken attığını hissettiğimiz bir varlık o halde büyük sözü dinlenip büyük izi takip edilerek dosdoğru muasır medeniyet hedefine ilerlenilmeli. Bu bağlamda Sayın Cumhurbaşkanı'nın 30 Ağustos tarihinde Anıtkabir Anı Defterine bizzat yazıp bizzat okuduğu seslenmesinde yaptığı, muasır medeniyet vurgusu ve diğer bazı söylediklerini de önemsediğimi belirteyim yeri gelmişken. Madem büyük sözü ile bağladık makaleyi son sözümüz de bir büyük sözü olsun. Türkiye Cumhuriyeti Devletini ben kurdum sizler Onu yaşatacaksınız ve Cumhuriyet ilelebet payidar kalacaktır. Türkün Son Başbuğu Gazi Mustafa Kemal Atatürk.. Kurtuluşun Kutlu ve Mübarek olsun Kuvvai Milliye Şehri Uşak ve ruhlarınız şad olsun Kuvvai Milliye kahramanı özgürlük savaşçıları....