Ey bidat yoluna sapan, Allah’tan başka hiç kimse, “Ben Allah’ım” demeye güç yetiremez. Bu kelâm Rabb’imiz olan Allah Teâlâ’ya hastır. O, dilsizler gibi, kulların kelâmı gibi laf etmez; açıktan konuşur: “Muhakkak ben Allah’ım.” (Tâhâ, 20/14)
Derken, Musa Peygamber’e tekitli konuştu. Hak Teâlâ, Musa Peygamber’le olan konuşmasını şöyle anlattı: “Allah, Musa ile tam bir konuşma yaptı.” (en-Nisâ, 4/164)
Hak Teâlâ’nın işitilen ve anlaşılan kelâmı vardır. Allah Teâlâ Musa Peygamber’e şöyle hitapta bulundu: “Yâ Musa, muhakkak ben âlemlerin Rabbi Allah’ım.” (Tâhâ, 20/14) Bunun manası şöyledir: “Ben ne melek, ne cin, ne de insim; âlemlerin Rabb’iyim!” Bu kelâmla Firavun’un: “Ben sizin yüce Rabb’inizim” sözünü yalanlamış oldu. Ve onu, ulûhiyyet iddiasında boşa düşürdü: “Benden gayrisi ulûhiyyet iddiasında bulunamaz, çünkü Allah benim.” Her kim bu davaya kapılırsa yalancı olur; bu yalan davaya ne Firavun, ne de halktan biri yetkili olabilir.
Hak Teâlâ’nın işitilen ve anlaşılan kelâmı vardır. Allah Teâlâ Musa Peygamber’e şöyle hitapta bulundu: “Yâ Musa, muhakkak ben âlemlerin Rabbi Allah’ım.” (Tâhâ, 20/14) Bunun manası şöyledir: “Ben ne melek, ne cin, ne de insim; âlemlerin Rabb’iyim!” Bu kelâmla Firavun’un: “Ben sizin yüce Rabb’inizim” sözünü yalanlamış oldu. Ve onu, ulûhiyyet iddiasında boşa düşürdü: “Benden gayrisi ulûhiyyet iddiasında bulunamaz, çünkü Allah benim.” Her kim bu davaya kapılırsa yalancı olur; bu yalan davaya ne Firavun, ne de halktan biri yetkili olabilir.
O yüce kelâmın Musa Peygamber’e tecellisi aşağıda bir nebze anlatılacaktır.
***
Musa (a.s) Peygamber, karanlık gecenin ve doğum sancısı çeken hanımının üzüntüleri içinde idi. Bu sıkıntılar içinde Musa Peygamber’in iman kuvveti kendini belli etti. Hak Teâlâ ona bir nur gösterdi, iman kuvveti icabı gördüğü nurun harika cezbesine kapıldı. Yanındakilere dedi ki: “Oturunuz, bir ateş seziyorum, ben bir nur gördüm. Onu kalbim, sırrım, mana âlemim, özüm gördü. Hakkımda verilen ezelî hüküm geldi. Hidayet yolum açıldı. Halktan bana bir gına geldi. Velayet ve hilafet geldi. Esası buldum, teferruat gitti. Esas mülke erdim, mülk sahibi olmaktan azat oldum. Artık Firavun’dan korkmuyorum, önce bende bulunan korku şimdi Firavun’a geçti.”
Bu sözlerden sonra nura doğru yürüdü. Onlar, artık arkada kalmıştı. Aramadı, sormadı. İşte iman sahibi böyledir.
***
Hak Teâlâ, onu kendine yakın kılmıştı. Yakınlık kapısına davet etmişti. Bu hâli pek kestiremedi. Sağa, sola, öne ve arkaya bakmaya koyuldu. Bu bakışı kalpten oluyordu. Her ne kadar baktıysa da Hak’tan gayri her yanın kapalı olduğunu gördü. Bu kere nefsini, hevâyı ve duygularını, alışmış olduğu şeyleri, ehlini, bulunduğu hâlin cümlesini karşısına aldı, konuştu: “Ben Rabb’imin nurunu sever oldum. Ona gidiyorum. Benim için avdet nasip olursa gelirim” dedi.
Dünyaya, içindekilere ve sebeplere, şehvet arzularına, bütün yaratılmışlara, sonradan olmuşa ve yapılmışa veda etti. Onları yapana koştu. Bunları yaparken ehlini, yavrusunu ve bütün sebepleri Hakk’a ısmarladı.
***
Musa (a.s) Peygamber, karanlık gecenin ve doğum sancısı çeken hanımının üzüntüleri içinde idi. Bu sıkıntılar içinde Musa Peygamber’in iman kuvveti kendini belli etti. Hak Teâlâ ona bir nur gösterdi, iman kuvveti icabı gördüğü nurun harika cezbesine kapıldı. Yanındakilere dedi ki: “Oturunuz, bir ateş seziyorum, ben bir nur gördüm. Onu kalbim, sırrım, mana âlemim, özüm gördü. Hakkımda verilen ezelî hüküm geldi. Hidayet yolum açıldı. Halktan bana bir gına geldi. Velayet ve hilafet geldi. Esası buldum, teferruat gitti. Esas mülke erdim, mülk sahibi olmaktan azat oldum. Artık Firavun’dan korkmuyorum, önce bende bulunan korku şimdi Firavun’a geçti.”
Bu sözlerden sonra nura doğru yürüdü. Onlar, artık arkada kalmıştı. Aramadı, sormadı. İşte iman sahibi böyledir.
***
Hak Teâlâ, onu kendine yakın kılmıştı. Yakınlık kapısına davet etmişti. Bu hâli pek kestiremedi. Sağa, sola, öne ve arkaya bakmaya koyuldu. Bu bakışı kalpten oluyordu. Her ne kadar baktıysa da Hak’tan gayri her yanın kapalı olduğunu gördü. Bu kere nefsini, hevâyı ve duygularını, alışmış olduğu şeyleri, ehlini, bulunduğu hâlin cümlesini karşısına aldı, konuştu: “Ben Rabb’imin nurunu sever oldum. Ona gidiyorum. Benim için avdet nasip olursa gelirim” dedi.
Dünyaya, içindekilere ve sebeplere, şehvet arzularına, bütün yaratılmışlara, sonradan olmuşa ve yapılmışa veda etti. Onları yapana koştu. Bunları yaparken ehlini, yavrusunu ve bütün sebepleri Hakk’a ısmarladı.