Sözlerine dikkat et. Kalbinde olan diline gelir. Dil, kalbin tercümanıdır; Kalp ki, karışıktır, sarf edilen söz, bazen iyi olur, bazen de kötü. Hiç bir şeyi değiştirmeye gücün yetmez. Ama işler elinde olmadan değişir. Kalbin sağ olmasına çabala. Kalbin karışık durumu geçerse, dil sağlam konuşur.
Kalp, şirk gidince iyileşir. Şirke düşünce de halka uyar. Şekli değişir. Güzelliği gider. Dürüst yol alamaz; ayağı tökezler. Konuşulan sözleri alır, kendininmiş gibi satar; yalan söylet. Kalpten konuşanların sözünü yalandan alır, kendininmiş gibi nefsini aldatır; sözünü yalan ederek konuşturur.
***
Büyüklerin bir kısmı, kalpten konuşur. Bir kısmı da iç âlemine dalarak konuşur. Bazı şaşkınlar ise, nefsine, şeytanına ve şahsî arzularına uyarak konuşur.
Kalp, şirk gidince iyileşir. Şirke düşünce de halka uyar. Şekli değişir. Güzelliği gider. Dürüst yol alamaz; ayağı tökezler. Konuşulan sözleri alır, kendininmiş gibi satar; yalan söylet. Kalpten konuşanların sözünü yalandan alır, kendininmiş gibi nefsini aldatır; sözünü yalan ederek konuşturur.
***
Büyüklerin bir kısmı, kalpten konuşur. Bir kısmı da iç âlemine dalarak konuşur. Bazı şaşkınlar ise, nefsine, şeytanına ve şahsî arzularına uyarak konuşur.
Allah’ım, bizi sana inananlardan eyle; münafık kılma.
***
Bir kişiyi sevmek, öbürüne de kızmakla karşılaşırsan, nefsine göre sevme ve onun arzusu ile kızma. Bunları yaparken tabiî arzunla yapma. Her iki hâli de kitaba -Kur’ân’a- ve Sünnet’e arz et. Sevgi işine uyarlarsa sev; uymazlarsa dön. Yine kızmak için uyarlık gösterirlerse, uy; aksi hâlde hemen dön. Şayet Kitap ve Sünnet’te bir hüküm bulamazsan, doğru zâtların kalbine yönel, onlara sor, hâlini öğren. Onların kalbine müracaat et; o kalpler doğrudur. Kalp iyi olursa, Allah’a en yakın olan olur. Kalp, Kitap ve Sünnet’le amel ederse Hakk’a yakın olur. Yakın olunca, iyiliğine ve kötülüğüne olan şeyleri öğrenir. Hak için ve Onun zâtından gayri şeyler için olanı öğrenir. Hakk’ı bâtılı beller.
İmanlı olmanın ilk derecesinde bulunan kimsenin dahi bir nuru olunca, imanda derece alan ve sıddîk mertebesini bulan kimse için nasıl nur olmaz ve o nurla iyiyi kötüyü nasıl seçemez? Peygamber (s.a.v) Efendimiz, iman sahibi için şöyle buyurur: “İman sahibinin ferasetinden (bir şeyin özünü kavramasından) sakınınız; çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar.”
Bu nur, Hak yakınlığını bulan irfan sahibinde bulunur. O nurla, Hakk’a yakınlık mertebesine bakar, görür. Ve kalbi cihetiyle Hakk’a nice yakınlığı olduğunu anlar. O irfan sahibi, meleklerin, nebilerin ruhlarını görür. Doğru kimselerin kalbi ona ayan olur. Onların ruhî durumlarını sezer. Ve onların hâllerini, makamlarını bilir. Bunların hepsi, kalbin safiyeti ve Hak tarafından verilen, süveyda -siyahçık- tâbir edilen bir noktadan ibaret kanla olur. O irfan sahibi Yaratan’ı ile sonsuz bir ferah içindedir. O irfan sahibi, bir vasıta olur, Hak’tan alır, halka dağıtır.
İman ve irfan sahiplerinden bir kısım vardır, kalpleri hikmet deryasıdır; dilleri onu halka aktarır. Onlardan bir zümre vardır, kalpleri ilim hazinesidir, dilleri peltek olur, halka laf edemez.
Münafığın bütün bilgisi dilindedir; kalbi peltek olur, bir şey diyemez. İşte bu yüzdendir ki, Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “Ümmetim için en korktuğum şey, dili bilgin, içi bozuk (münafık) olmaktır.”
***
Bir kişiyi sevmek, öbürüne de kızmakla karşılaşırsan, nefsine göre sevme ve onun arzusu ile kızma. Bunları yaparken tabiî arzunla yapma. Her iki hâli de kitaba -Kur’ân’a- ve Sünnet’e arz et. Sevgi işine uyarlarsa sev; uymazlarsa dön. Yine kızmak için uyarlık gösterirlerse, uy; aksi hâlde hemen dön. Şayet Kitap ve Sünnet’te bir hüküm bulamazsan, doğru zâtların kalbine yönel, onlara sor, hâlini öğren. Onların kalbine müracaat et; o kalpler doğrudur. Kalp iyi olursa, Allah’a en yakın olan olur. Kalp, Kitap ve Sünnet’le amel ederse Hakk’a yakın olur. Yakın olunca, iyiliğine ve kötülüğüne olan şeyleri öğrenir. Hak için ve Onun zâtından gayri şeyler için olanı öğrenir. Hakk’ı bâtılı beller.
İmanlı olmanın ilk derecesinde bulunan kimsenin dahi bir nuru olunca, imanda derece alan ve sıddîk mertebesini bulan kimse için nasıl nur olmaz ve o nurla iyiyi kötüyü nasıl seçemez? Peygamber (s.a.v) Efendimiz, iman sahibi için şöyle buyurur: “İman sahibinin ferasetinden (bir şeyin özünü kavramasından) sakınınız; çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar.”
Bu nur, Hak yakınlığını bulan irfan sahibinde bulunur. O nurla, Hakk’a yakınlık mertebesine bakar, görür. Ve kalbi cihetiyle Hakk’a nice yakınlığı olduğunu anlar. O irfan sahibi, meleklerin, nebilerin ruhlarını görür. Doğru kimselerin kalbi ona ayan olur. Onların ruhî durumlarını sezer. Ve onların hâllerini, makamlarını bilir. Bunların hepsi, kalbin safiyeti ve Hak tarafından verilen, süveyda -siyahçık- tâbir edilen bir noktadan ibaret kanla olur. O irfan sahibi Yaratan’ı ile sonsuz bir ferah içindedir. O irfan sahibi, bir vasıta olur, Hak’tan alır, halka dağıtır.
İman ve irfan sahiplerinden bir kısım vardır, kalpleri hikmet deryasıdır; dilleri onu halka aktarır. Onlardan bir zümre vardır, kalpleri ilim hazinesidir, dilleri peltek olur, halka laf edemez.
Münafığın bütün bilgisi dilindedir; kalbi peltek olur, bir şey diyemez. İşte bu yüzdendir ki, Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “Ümmetim için en korktuğum şey, dili bilgin, içi bozuk (münafık) olmaktır.”