Sadece aydınlanalım diye panele gittik; ayrıca misafirler onurlandırdı ve gerçekten bayram ettik.

Eski takipçilerimiz hatırlar ve bilirler ki Prof. Dr. Sadiye Tutsak hocamız, Uşak Haber Merkezi ekibinin ilk kuruluşundan beri yanında yer almıştır. “Basının yaramaz çocukları” diye tarif edilip meşruiyet verilmek istenmezken, ekibe Sadiye Hocamız ilmiyle ve görgüsüyle sonsuz destek sunmuştu. Birçok etkinliğine bütün ekip olarak katılım sağlamışızdır; o da sağ olsun, birçok etkinliğimizde bazen kürsüde konuşmacı olarak, bazen konuk olarak yer almıştır. Birçok yazımızda bilimsel çalışmalarını, makale veya kitaplarını kaynak göstermişizdir. Bütün kadro olarak Sadiye Hocamızı çok sever ve sayarız; o, hepimiz için apayrı bir değerdir, gerçekten. Sadiye Hocam’ın bizden haberli habersiz bütün etkinliklerinde çorbada tuz misali katkımız olur öteden beri.
Cumhuriyet Bayramı gününe denk getirerek objesel bir etkinlik olma olasılığını artırdığı, çok ama çok özel konukları ağırladığımız panele dair düşünce ve görüşlerimi tek yazıya sığdırabileceğimi sanmıyorum; ama öncelikle teşekkürlerimi ve memnuniyetimi ifade etmeliyim.
Panel genel olarak beklediğimiz gibiydi. Prof. Dr. Ahmet Taşağıl hocamız da Levent Özmen hocamız da konularına zaten çok hâkim ve bilge insanlar. Gerçi sürelerinin kısıtlı olması biraz işlerini zorlaştırdı; keşke vakit olsa da müdahale görmeksizin saatlerce konuşabilselerdi. Lakin protokolün yoğunluğu malumunuz; keza konukların, Rektör hocamız ve Sadiye Hocamız da hep yoğunlar. Ki artık sade vatandaşlar olarak bizler bile çok yoğun hale geldik; malum, neredeyse öğrencilerin bile yarıdan fazlası çok yoğun. Dert edinen yoğun oluyor; geleceğe dair, memlekete, millete dair kaygıları olan yoğun oluyor.
Neyse, yarımşar saate de çok şey sığdırdı üç hocamız da ve çok aydınlandık. Ama iş, beklentimizin ötesinde birbirinden sürprizlerle biraz daha değişti bizim açımızdan ve biraz daha mutlu ve aydınlatılmış olarak uğurlandık panelden.
Daha kapıda, hocalarımızla uzun yıllara dayalı dostluğu olduğunu sonradan öğrendiğim, üniversitemizin Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde uzun süredir şube müdürü olarak görev yapan ve yine uzun yıllara dayalı dostluğumuz olan Sezai Daşdemir Hocamız vardı. Ahmet Hoca’nın da Levent Hoca’nın da önceden etkinliğe dair yazdığım köşe yazısını okuduklarını ve çok beğendiklerini ifade etmişler. Program sonrası imzalı kitap hediye edeceklerini söyleyerek her iki hocamızla da bizzat tanıştırdı, sağ olsun.
Gazeteci Nurullah Çavuşoğlu kardeşim de benden az önce gelmiş ve tanışmış hocalarla. İnanın, büyük şeref ve onurdu, büyük mutluluktu; Cumhuriyetimizin ilan edilişinin yıl dönümünde, Cumhuriyet ve Türklüğe sevdalı bilim insanlarıyla tanışmak, özel sohbetleriyle şereflenmek ve şad olmak.
Ahmet Taşağıl Hocam, yoğun programı sebebiyle panelin ardından yola revan oldu. Ama onu uğurladıktan sonra, Rektör Hocamız, Rektör Yardımcısı hocalarımız, ayrıca üniversitemizin genel sekreteri ve yine uzun yıllara dayalı dostumuz Bülent Şahin Hocamız ve Prof. Dr. Sadiye Tutsak Hocamız’ın da nezaret ettiği harika vakit geçirdiğimiz özel bir sohbet etme imkânı bulduk Levent Özmen Hocamız’la.
Ben zaten kürsüden inmeden “okey” idim Hocam’a; ama Çavuşoğlu, “ ‘Ulus devlet değiliz, milli ve üniter devletiz’ sözü doğru, evet; ama bunu biz ulusalcılara nasıl izah edeceğiz?” sorusuna ve bazı sorulara cevap aramak üzere Levent Hocam’ı biraz sıkıştırdı. Ancak Hocamız; entelektüel birikim, anlayış, hoşgörü ve görgü birleşirse, bilge bir hatip ve akademik bir kimlikle bir olursa nasıl bir sonuç çıkar, nasıl bir insan, nasıl bir adam çıkar ortaya?” sorusuna da yanıt verircesine, Çavuşoğlu’nu da tatmin etti büyük ölçüde ve adeta yeni rota belirlendi dünyalarımızda sohbetin ardından.
Çok belli idi: Türk milliyetçiliği üzerine sohbet etmek gerekse bu, Levent Hocamız’dı gerçekten. Keza teknoloji üzerine sarf ettiği cesaret ve umut veren sözleri de sonraki yazımda değerlendireceğim. Ancak şunu söylemeliyim ki Levent Hocamız bir derya ve Uşak’ın çok önemli ve değerli bir şehir olduğunun da farkında. Uşak Haber Merkezi ekibinin de bu anlamda Uşak’a değer katan, şehrin bir değeri olduğunun farkında.
Zaten daha bizzat tanışmadan beni tanıyarak, “Sayın Çuhadar” diye hitap ederek, fotoğraf karesine davet ederek imtiyazlı hissettirdi Hocamız; gerçekten özel hissettirdi. Sohbet boyunca da ayrılırken de ortaya koyduğu farkındalık ve zarifçe sergilediği jestlerle, “Keşke,” dedim, “hiç değilse haftada birkaç akşam beraber oturup uzun sohbetler edebilsek.”
Belki Hocamız’ın bizden alacağı bir şey yoktur; ki Uşak’ın Kuvâ-yi Milliye tarihini, kişi kişi, olay olay bizden çok daha iyi biliyor. Biz ondan iyi neyi bilebiliriz ki? Adam kitaplar yazıyor ve akademik çevrelerde ses getirmekle kalmayıp siyasi çevrelerin de dikkatini çekiyor. Aslında keşke daha çok mal edilse görüş ve düşünceleri siyasete; Sayın Hocamız’ın inşallah ileride millete de mal olur düşünceleri ve siyaset de yararlanır; ki çok yararlı olacağına şimdiden adım kadar eminim; Levent Hocamız emin kıldı.
Zaten çok gerçekçi, çok realist ve farkında; gerçeklerin ve mantığın asla göz ardı edilmemesi gerektiğinin. Keza gerçeklerimizin de farkında; Türkler ve Türkiye ya da Türk milleti olarak. İlk bakışta çok iddialı sözler eder gibi fikriyat anlamında ve fazla “giderli” gibi; ama sağlam gerekçelerle içeriği iyi dolduruyor Hocamız.
Tarihçi değilmiş kendisi, mühendismiş; ama bizim tarihçi sanacağımız kadar tarihe ilgili ve aslında hiç de “giderli” değil; sadece saklanan ve söylenmeye pek cesaret edilmeyen düşünce ve fikirler veya gerçekler, çoğu. Orijinal, ilk kez duyduğumuz fikir ve düşünce de çoktu tabii Hocamız’da; hiç durmadan fikir ve düşünce paylaşımında bulununca bu çok normal, hoca donanımında biri için. Keza bu işler, sütü sağılmayan ineğin memesinin sızlaması gibidir; kimseye denilemezse göğsündeki ilim insanı rahatsız eder. Hocamız çok ayağı yere basan ve mantıklı tespit ve önerileri olan biri.
Ütopik, oldurması güç düşünce ve hayalleri dile getirip durmak değil ki milliyetçilik… Veya oturup Bozkurt destanları dinlemek, anlatmak değil ki sadece. Nutuk atmak dışında millilik ya da milliyetçilik gündemine dahi gelmeyen milliyetçiler mi olacağız her birimiz?
Milliyetçilik; doğru olmak, çalışkan olmak, evvela milletin çalışkan ve doğru bir millet bilinmesi, öyle tanınması için ve zaten öyle de olması için. Milliyetçilik; imkânlar ölçüsünde yapabildiklerimizle, çapımız, çevremizle bir olup hemen işe koyulmak, hemen çalışmaya başlamak; memleket için, millet için. Hiç izimiz, katkımız olmuyorsa Türklüğe, memlekete, millete, çevremize; o zaman bu nice milliyetçilik? Oturup övünmek de vardır bazen; ama önce övünülecek işler başararak…
Hocamızı ve hocalarımızı bir sonraki yazımda konuşmaya devam edeceğim. Ufuk ötesi, keyif dolu sohbetler ve imzalı kitaplar başta olmak üzere, sergilediği bütün fazilet ve zarafetleri, incelikleri için ve her şey için çok teşekkürler bütün hocalarımıza. Ve Türk gençliği adına katılım sağlayıp salonu hınca hınç dolduran herkese çok teşekkür ediyorum; bayramı sayelerinde gerçek bayram ettik.






