Fotoğrafa ilk baktığınızda bu başımızdaki halkı bilmezler nasıl oldu da bu garibin cenazesine katıldı ki deyişinizi duyar gibiyim. Garip dediğime bakmayın ama haa, fotoğraftaki bizim güler yüzlü bakkal Muhsin amca… Fotoğraftaki berber Mehmet, hani şu çocukluğu bizim mahallede top oynayarak geçen… Diğeri oyuncakçı Rasim dayı, ne kral adamdı… Zeliha ablayı da unutmayalım, kahvaltılarda mis gibi katmeri böreği hele o çayı mübarek sanki kalbinde demlerdi. Züccaciyecisi, manavı, terzisi, tamircisi, kasabı, pazarcısı, boyacısı, kahvecisi, anahtarcısı …..
Saymakla bitmez.
Yüzbinlerce esnafımızdan bahsediyorum. Tanıdık geldi mi sizlere?
Halk, pandemi süreci yasakları bahanesiyle, hükümet yetkililerinin maddi dayatmalarla sindirmesi sonucu evlerine kapatıldı. Yüzbinlerce esnaf, değil gelir elde etmek kirasını bile ödeyemediği için kapısına kilit vurmak zorunda kaldı. Kapısına kilit vurmayan esnafta, zor bela cebinden yiyerek ayakta durmaya çalışıyor. Bir yıldır halka yapılan eziyetler, maddi ve psikolojik saldırılarla baş etmeye çalışan vatandaş en son intihara kadar sürükleniyor.
Halka öyle bir virüsten bahsediliyor ki havada saatlerce asılı kalabiliyor, her hastada farklı semptomlar gösterebilecek kadar da akıllı, o kadar ölümcül ki aşı yaptırmayana girebileceği kurumlar ve sosyal yaşam alanları ambargolanabilecek şekilde yasalar getirilmeye hazırlanıyor, hatta ve hatta tüm dünya alarma geçmiş durumda. Ama aynı virüs nasıl oluyorsa bulaşıcılık riski çok yüksek ama Akp İl Kongrelerinde stadlar dolusu insana bulaşmıyor. Akp’nin katıldığı kalabalık cenaze törenlerinde de bulaşmıyor. Bir keramet olsa gerek dedik ama eğer bulaşma riski bu kadar yüksekse Akp kendi seçmeninin canına mı kastediyor? Yoksa bu virüs sadece evine ekmek götürmeye çalışan esnafa mı bulaşıyor? Sadece çalışana, emekçiye, öğrenciye mi bulaşıyor? Bakınca uygulanan saçma sapan tedbirlere ve uygulanması muhtemel yaptırımlara tamamen ceza kesmeye yönelik değil mi ayrıca? Diye sormadan da edemedik.
Birde istatistiksel veriler var ki hayret verici. TÜİK 2019 verilerinde Türkiye’de ölen kişi sayısı 435 bin olarak kayıtlara geçmiş, bu ölümlerin %12,9 u, yani ortalama 58 bini grip, nezle, zatürre gibi üst solunum yolu rahatsızlıklarından kaynaklandığı belgelere dayalı ortada. Asıl şaşırtıcı olan ise, 2020 yılında hayatımıza sokulan korona virüs kaynaklı ölüm sayısı 27 bin civarında. Yani geçtiğimiz yıl nezle, gripten, zatürreden ölen insan sayısının resmen yarısı. Ayrıca zatürreden ölenlerin kaydı da covid olarak girilmiş olmalı ki bu sene neredeyse hiç zatürreden ölüm kayda alınmamış. Covid çıkınca zatürre bana gerek kalmadı demiş anlaşılan ya da zatürrelere de Covid teşhisi konulup geçişmiş olabillir mi? Madem ki bu virüs elimizdeki yasal verilere göre bir nezle, gripten, zatürreden daha zararsız ki olay verilerle ortada neden halka bu zulüm reva görülüyor, çeşitli yasaklarla halkın ekonomik çöküşe gitmesine seyirci mi kalınıyor? Neden sanki her gün binlerce kişi koronadan ölüyormuş gibi esnafa kilit vurduruluyor, öğrenci okulundan ediliyor, milyonlar evlere kapatılıyor? Emperyalist sistemin hayalinde olduğu gibi açlıkla, yoklukla, zulümle yola getirilmiş köle yapmaya hazırlandığı insan toplulukları haline mi getiriliyoruz? 2 yıl sonra Lozan Antlaşmasının gündeme geleceği şu yakın süreçte, eskilerinde dediği gibi 100 yıllık planlar kuran gevurun planına, Allah’ın en iyi plan yapıcı olduğunu hatırlatıp, son taarruzlarını da Çanakkale’de olduğu gibi Dur Yolcu! Burası Türkiye! deyip başına yıkarak cevap vermeye belki de hazırlanıyoruz. Şu dünya şartlarında herkes biliyor ki emperyalist sistemin algı politikasını silah olarak açıkça kullandığı 3. Dünya savaşının tam ortasındayız. Ne eskisi gibi mertçe göğüs göğüse çarpışılan er meydanları belli, nede kimin neci kimci olduğu belli olmayan bir ortamda resmen halk olarak yaşam mücadelesi veriyoruz.
Korku politikasından başka politika bilmeyen kolpolitikacinolar yüzünden ülkenin geldiği durum gözler önünde. Siyasette korku politikası, hukukta korku politikası, sağlıkta korku politikası, eğitimde korku politikası, dinde korku politikası… Adama sormazlar mı bunlar sevgiyle, insan onuruna yakışır biçimde uygulanamıyor mu diye? Hayır beceremiyorsan da becerebilenlere bırak.
Davulun sesi uzaktan hoş gelir derler. Bizim oylarımızla siyaset-çi olmuş, kendi yaşadığı ülkeden bihaber koltukçular da ya ekonomi şahlanıyor, parayı nereye harcayacağımızı bilemedik tatile ülkecek aya gidiyoruz diyor, ya da Anayasanın dokunulamaz hatta değiştirilmesi bile teklif edilemez ana maddeleriyle gündemin en büyük sorunu olan yokluğa hangi akılla son verebileceğini sanıyor bu hengamede anlayamadık. Hele 70 yıldır sadece muhalefet partisi olarak tanınan, buna rağmen kurulum ayarlarına dönmemekte ısrarcı bir politika izleyen Chp nin de başına Kılıçdaroğlu bilerek getirildi ki sanırım, sen yapamıyorsan ben yaparım genel başkanlığı kalk şu koltuktan diyen bir babayiğit çıkmadı. Kılıçdaroğlu siyaseti hükümet ne diyorsa tam tersini söyleyerek yürütebileceğini sanıyorsa eğer yanılıyor. Yaptığı açıklamaları iş icraata dökmeye gelince pusup kalan bir tavırla izlemesi, gündemdeki akıl almaz açıklamalarını dinleyince bunda da vardır bir hayır dedirtiyor. Bahçeli zaten tüm itibarını ve ülkücü zihniyetini zamanında Recep Tayip Erdoğan’ a bulunduğu ağır ithamları yalayıp yutup dibine oturarak kaybetti. Üstelik yaşlılık sebebiyle rahmetli Bülent Ecevitin son hallerini aşacağa benziyor durumu. Konuşmalarında Paris maris neler diyor kendisi de bilmiyor.
Diğer partilerinde çok farklı bir hali yok. Pandemi sürecini, beceremedikleri siyasetin çaldıkları minaresinin kılıfı olarak resmen hepsi kullanıyor. Madem ülkenin hali ortada madem siyaseti beceremiyorsunuz arkadaşım o zaman sormazlar mı partilerin genel başkanlarında neden değişikliğe gidilmiyor diye? Sorulmaz mı bu il başkanları veya kongre delegeleri halkın halini göre bile neden kendileri farklı bir aday çıkarma çabasında değil? Partilerin genel başkanları besbelli ki beceremiyor bu işi neden bir babayiğit de çıkıp demez ki ben yaparım diye. İktidara diktatör söylemini yakıştıran sizlerde mi diktatör oldunuz diye sorarlar adama. Ülkenin bu hali mecliste oynatılan danışıklı dövüşlerle sayfa sayfa tiyatro piyesimi diye de sorarlar…
Twitter ortamlarında açıklama yapan yabancı profesörler, facebookta elden ele dolaşan istatistikler, tıklım tepiş Akp il kongreleri, hastanelerde neredeyse kimse kalmadı bitti bitecek korona diyen hemşireler, Almanya da konvoylarca aracın sokaklara dökülerek korona virüsün olmadığı sloganlarıyla yaptığı protestolar, Avusturyada korona olmadığına dair yapılan kalabalık gösteriler ve medya da hiç gündem bulmaması cabası. Hala varlığının bile şaibeli olduğu korona virüs, nasıl oluyorsa yabancı ülkelerde büyük ayaklanmalarla protesto edilirken, bizim basın bu olayları gündemine bile katmıyor, üstelik paylaşım yapan sitelerden görüntülerin dağılmadan kaldırılmaya çalışılması oldukça manidar ve de şaşırtıcı.
Ölmeden selamızı okutanların, Allah’tan belalarını bulması yakındır.
SON.
Doğru söyleyeni onuncu köye bile sokmazlar. Mobing her yerde, öğretim elemanları dikkat, eğer yöneticiniz ilk toplantıda sizi eleştiriyorsa ve ben sizi böyle bilmezdim bazı bilgiler aldım ki siz hatalısınız gibi konuşuyorsa mobinge batıyorsunuz demektir.