Sayı itibariyle de İmam’ın ordusuyla muaviye’nin ordusu arasında eşitsizlik söz konusuydu. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Hz. Hasan’ın ordusu yirmi bin kişi civarındayken, muaviye’nin ordusu altmış bini buluyordu. Yani Hz. Hasan muaviye’nin üçte biri kadar kuvvete sahipti. (Bu üçte birlik sayının içinde çok karışık unsurların yer aldığını ifade etmiştik. Yani bu sayının tamamı asla İmam Hasan için tam mânâsıyla güvenilir değildi). (İmam Hasan’ın Barışı, s. 204, 205).
Kaldı ki, Ubeydullah’ın Meskin’den kaçarak muaviye’nin saflarına katıldığında sekiz bin kişi de İmam’ın ordusundan ayrılmış ve aradaki fark daha da açılmıştı.
Aradaki bu güç dengesizliği Şam fitnesini bastırmak için gerekli kuvvetin olmadığını göstermektedir. Bu durum İmam Hasan’ı barışa yönelten en önemli sebeplerden biriydi. Öyle ki, iki ordu arasında en küçük bir çatışma dahi olmadı. Bu tarihî bir hakikattir. Bir takım tarihçiler Meskin’de iki ordu arasında bazı çatışmaların meydana geldiğini yazmışlarsa da bu konuda kesin bir delil veya belge mevcut değildir.
Sonuç olarak, İmam Hasan barışa karar verdi. Ve hiçbir Müslümanın kanı dökülmeden bu kararını hayata geçirdi.
Aradaki bu güç dengesizliği Şam fitnesini bastırmak için gerekli kuvvetin olmadığını göstermektedir. Bu durum İmam Hasan’ı barışa yönelten en önemli sebeplerden biriydi. Öyle ki, iki ordu arasında en küçük bir çatışma dahi olmadı. Bu tarihî bir hakikattir. Bir takım tarihçiler Meskin’de iki ordu arasında bazı çatışmaların meydana geldiğini yazmışlarsa da bu konuda kesin bir delil veya belge mevcut değildir.
Sonuç olarak, İmam Hasan barışa karar verdi. Ve hiçbir Müslümanın kanı dökülmeden bu kararını hayata geçirdi.
Tarihî kaynaklar şunu söylemektedir: “Hasan halife oldu. Ve halifeliği döneminde bir damla kan dahi dökülmedi.” Hatta bazı râviler bunu iki kere yemin ederek söyleme ihtiyacı duymuşlardır. (el-İsabe, c. 2, s. 12; Tarih-i İbn-i Kesir, c. 8, s. 14).
Hz. Hasan’ın Muaviye ile yaptığı barışı değerlendirirken İmam’ın karakter yapısını, dünya görüşünü ve hayata bakışını iyi anlamamız lazımdır.
Hz. Hasan’ın Muaviye ile yaptığı barışı değerlendirirken İmam’ın karakter yapısını, dünya görüşünü ve hayata bakışını iyi anlamamız lazımdır.
İbn-i Kesir bu sıkıntılı dönem hakkında şunları yazıyor: “O, (İmam Hasan) bu gelişmeler karşısında sağlam karakterli bir İmam olduğunu kanıtladı. Ruhunda en küçük bir sıkıntı ve vicdanında bir pişmanlık ve rahatsızlık hissetmedi. Hiç daralmadı. Her gelişme karşısında daima memnun ve güler yüzlüydü.” (İbn-i Kesir, c. 8, s. 19)
Şimdi Hz. Hasan’ın Muaviye’yle yaptığı barışın çeşitli kaynaklarda nasıl anlatıldığına bakalım.
1- Yâkubî Tarihi:
Şimdi Hz. Hasan’ın Muaviye’yle yaptığı barışın çeşitli kaynaklarda nasıl anlatıldığına bakalım.
1- Yâkubî Tarihi:
“Muaviye, adamlarını gizlice İmam Hasan’ın (a.s.) ordusuna göndererek, Kays b. Sa’d’ın Muaviye ile barış anlaşması yaptığı ve kendisine katıldığı söylentisini çıkardı. Öbür taraftan da Übeydullah b. Abbas’ın kaçışından sonra, Kays b. Sa’d’ın komutasına geçen orduya, başka adamlar göndererek, İmam’ın barışı kabul ettiğini ve kendisine olumlu cevap verdiğini yaydı. Ayrıca, Muğiyre b. Şube, Abdullah b. Kuriz ve Abdurrahman b. Ümm’ül-Hakem’i, o sırada Medain’deki karargâhında bulunan İmam Hasan’ın (a.s.) huzuruna gönderdi. Onlar İmam Hasan’ın (a.s.) huzurundan ayrılıp dışarı çıktıkları zaman, halkın duyacağı şekilde kendi aralarında şöyle konuştular: ‘Allah, Peygamber’in oğlunun eliyle kan dökülmesini önleyip fitne ateşini söndürdü ve o, barışı kabul etti.’ Ordu bu sözleri duyunca sarsıldı ve kimse bu sözlerin doğruluğundan şüpheye düşmedi.
İşte bu yüzden askerler İmam Hasan’a (a.s.) karşı ayaklanıp çadırını yağmaladılar. İmam atına binip Müzlem-i Sabat’a doğru yola koyuldu; o sırada pusuda bekleyen Cerrah b. Sinan el-Esedî bir ok atarak onu bacağından yaraladı.
İmam (a.s.) da Cerrah’ın sakalından tutup başını öyle bir çevirdi ki boynu kırıldı. İmam Hasan’ı (a.s.) Medain’e götürdüler; çok kan kaybetmiş, yarası ağırlaşmıştı. Halk da etrafından ayrılmış, onu yalnız bırakmıştı. Muaviye Irak’a gidip yönetimi ele aldı, o sırada İmam Hasan (a.s.) ağır hasta idi, direnecek gücünün kalmadığını, adamlarının, etrafından ayrılıp kendisini yalnız bıraktığını gördüğü için, Muaviye ile barışı kabul etti.”