Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur:
“İnsanın, İslâmiyet’ine dair iyilik alâmeti şudur ki: Dünya ve âhirette iyiliğini görmeyeceği işleri terk ede.”
“İnsanın, İslâmiyet’ine dair iyilik alâmeti şudur ki: Dünya ve âhirette iyiliğini görmeyeceği işleri terk ede.”
Her kim ki, İslâmiyet’i cihetiyle güzelleşir, özüne yararı olan şeylerle meşgul olur. Hiçbir faydası olmayan işleri bırakır. Lüzumsuz işlerle uğraşmak, battal ve heves düşkünlerinin işidir.
Mahrum odur ki, Hakk’ın emrine göre hareket etmeye ve hu hâlinden de rıza isteye. Ayrıca, Hakk’ın yasakladığı şeyle de amel ede. Bu amel mahrum olmanın tâ kendisidir; ölüm buna derler; ilâhî dergâhtan tart budur.
***
Dünya ile uğraşıyorsan, iyi niyet sahibi olmalısın; iyi niyet beslemeden dünyaya sarılmak, felâketin tâ kendisidir. Bölük pörçük işlerle uğraşmak, işin kabulünü sağlamaz. Kalbin kirli olduğu hâlde dışının temiz olması fayda veremez. Dış yönünü Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in sünneti ile beze; kalbini de Kur’ân’a göre ayarla. Kalbini kötü şeylerden esirge; tâ ki, duyguların esirgene. Akıllı ol. Yaptığın iş, ölüme inanan ve onun geleceğini bilen kimsenin yapacağı şeyler değil. Hakk’a kavuşmayı bekleyen ve O’nunla muhasebeye oturmaya inanan, işlerin karşılıklı görüşüleceğini bekleyen ve O’ndan korkan kimsenin işi değildir.
***
Sağlık sahibi bir kalp, tevhid, tevekkül ve yakin doludur. Onda başarı, ilim ve iman vardır. O sahih kalbe Hak yakınlığı verilir. Bu vergi ile halkın âciz, zayıf durumunu görür ve bilir. Ayrıca onları, ellerinde maddî şey bulunmayan fakir kişi görür. Bununla beraber en küçük yavruya bile kibirli ve gururlu olmaz. Ama Allah’a isyan eden kâfir ve münafıkla karşılaşırsa, aslan gibi pençeleşir. Bu işte yalnız Allah için gayret eder. Bu şahıslar, iman sahibinin gözünde birer et parçası hükmünü taşır. İman sahibi, sâlih müttakî kimseler önünde tevazu gösterir ve engin gönüllü olur. Verâ sahiplerine de tevazu gösterir. Bu Hak yolcularını Hak Teâlâ anlatırken şöyle buyurur: “Onlar, aralarında merhamet ve şefkatle dolu olup küffar karşısında şiddetli ve kuvvetli olurlar.” (el-Feth, 48/29)
Mahrum odur ki, Hakk’ın emrine göre hareket etmeye ve hu hâlinden de rıza isteye. Ayrıca, Hakk’ın yasakladığı şeyle de amel ede. Bu amel mahrum olmanın tâ kendisidir; ölüm buna derler; ilâhî dergâhtan tart budur.
***
Dünya ile uğraşıyorsan, iyi niyet sahibi olmalısın; iyi niyet beslemeden dünyaya sarılmak, felâketin tâ kendisidir. Bölük pörçük işlerle uğraşmak, işin kabulünü sağlamaz. Kalbin kirli olduğu hâlde dışının temiz olması fayda veremez. Dış yönünü Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in sünneti ile beze; kalbini de Kur’ân’a göre ayarla. Kalbini kötü şeylerden esirge; tâ ki, duyguların esirgene. Akıllı ol. Yaptığın iş, ölüme inanan ve onun geleceğini bilen kimsenin yapacağı şeyler değil. Hakk’a kavuşmayı bekleyen ve O’nunla muhasebeye oturmaya inanan, işlerin karşılıklı görüşüleceğini bekleyen ve O’ndan korkan kimsenin işi değildir.
***
Sağlık sahibi bir kalp, tevhid, tevekkül ve yakin doludur. Onda başarı, ilim ve iman vardır. O sahih kalbe Hak yakınlığı verilir. Bu vergi ile halkın âciz, zayıf durumunu görür ve bilir. Ayrıca onları, ellerinde maddî şey bulunmayan fakir kişi görür. Bununla beraber en küçük yavruya bile kibirli ve gururlu olmaz. Ama Allah’a isyan eden kâfir ve münafıkla karşılaşırsa, aslan gibi pençeleşir. Bu işte yalnız Allah için gayret eder. Bu şahıslar, iman sahibinin gözünde birer et parçası hükmünü taşır. İman sahibi, sâlih müttakî kimseler önünde tevazu gösterir ve engin gönüllü olur. Verâ sahiplerine de tevazu gösterir. Bu Hak yolcularını Hak Teâlâ anlatırken şöyle buyurur: “Onlar, aralarında merhamet ve şefkatle dolu olup küffar karşısında şiddetli ve kuvvetli olurlar.” (el-Feth, 48/29)