Şimdi düşünelim;
Ege deyince aklımıza ilk neler gelir? İlk öncelikle akla deniz gelir, daha sonrasında zeytin ve zeytinyağı gelir, sımsıcak bir iklim gelir, adı sanı bilinmeyen bir dünya ot gelir, kendine has bir şive gelir. En önemlisi hayata bakış açısı esnek olan, mutaassıplık damarı çok tutmamış olan relaks insanlar gelir.
Bahsi geçen özellikleri tek tek ele alalım isterseniz;
Bildiğiniz gibi Uşak’ta deniz yok ve denize en yakın mesafe İzmir ve İzmir Uşak’a üç saat. Bu bakımdan Uşak’ta deniz kültürü yok. Hangimizin annesi deniz börülcesini, kalamarı bilir. Uşak’ta yetişen ve büyüyen bir çok kişinin denizle ilgili bildikleri, İzmir’e akrabalarının yanına yaptıkları ziyaretten ibaret.
Başka bir konu ise zeytin ve zeytinyağı. Bildiğiniz gibi toprak yapısı gereği Uşak’ta zeytin yetişmiyor. Bu yüzden zeytin ve zeytin mamulleri ile Uşaklının arası çok da iyi değil. En azından Uşak halkı için zeytin yağı vazgeçilmez değil. Düşünecek olursak; Bir hafta da acaba kaç öğünümüzde zeytinyağı ile yapılmış soğuk bir meze ya da yemek yiyoruz. Genelde annelerimizin yaptığı yemeklerin içerisinde yağ olarak, tereyağı ya da sıvı ayçiçek yağı kullanılıyor. Burada anlatmak istediğim; zeytin ve zeytinyağı Uşak mutfağı için vazgeçilebilir bir besin ögesi değil.
Öte yandan Ege deyince ilk akla gelen şeylerden biri de sıcak bir iklim. Uşak tam anlamıyla Ege ikliminin etkisi altında değil. Hatta bu iklim özelliği Uşaklı vatandaşlar tarafından gurur kaynağı olduğu bile söylenebilir. Tabir olarak da ‘’yayla havası’’ tabiri kullanılır. Bunun anlamı; Uşak’ın havasının yazları serin olduğu, kış aylarının da Afyon ve Kütahya kadar soğuk olmadığıdır. Kısacası Uşak’ın iklimi karasal iklim olarak adlandırılır. Karasal iklimde İç Anadolu’nun iklim türüdür.
Bu iklim özelliğine bağlı olarak; Ege mutfağın da kullanılan birçok ot vardır. Bu otlardan bizim bildiklerimiz tere, roka, kuzukulağı iken, örneğin İzmir’in bir ilçesinde onlarca ot mutfak literatürüne girmiştir. Bu otlardan yapılan ilginç mezeler Ege meyhane kültürünün en önemli parçasıdır. Uşak mutfağı bu kadar geniş bir meze kültürüne sahip değildir.
Şive konusunda ise diğerleri kadar keskin bir ayrım bulunmamakta. Örneğin kıyı kesimlerinde gari olan kelime Uşak’ta değişerek gali olmuştur. Bizim şehrimizde halk arasında çok yoğun bir şive kullanımı söz konusudur. Ege de kıyı kesimlerde ise turizmin ve modernleşmenin artmasıyla şive daha bir kenara bırakılmış durumdadır.
Gelelim en önemli konuya, yaşamın kaynağına, yani insana;
Acaba Egeli denince akla gelen insan profili ile, Uşaklıların profili birbiri ile örtüşüyor mu? Birkaç sene öncesine kadar üniversite öğrencileri şehrimize gelmeden önce, Uşak’ın yapısının nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz. Bundan yirmi sene önce parası olan gençler Çizgi Kafe’ye, parası az olanlar ise kağıt oyunları oynamaya Cartel Kahvehanesine giderlerdi. Çok değil kısa bir süre öncesine kadar iki kızın akşam bir kafeye tek başlarına gitmesi bu şehirde abes karşılanırdı. Üniversite öğrencileri geldikten sonra açılan kafeler barlar şehrin kimliğini değiştirdi. Ancak her ne kadar da olsa bu gelişim Ege’nin kıyı şehirlerinde ki kadar değil. Kim iddia edebilir ki, bizim annelerimiz ve babalarımızın hayata bakış açısı, İzmir’de ki, Aydın’da ki Muğla’da ki anne babaların hayata bakış açısı gibi. Eminim ki bir çoğumuzun anne ve babası hala çocuğunun eve gelme saatinin sınırını akşam havanın karardığı saat olarak algılıyor. Ege’nin kıyı şehirlerinde ise hayat gençler için akşam geç saatlerde başlıyor.
Tarihsel sürece bakacak olursak Ege’de kurulan Sard Krallığının en son yerleşim sınırı Uşak. Aynen şu an olduğu gibi. Sanki Uşak’tan sonra Ege’de farklı bir hayat başlıyor. Bunun Afyon örneğinde çok rahatlıkla görebiliriz. Afyon insanlarının ten rengi ile kuralcı yapısıyla sanki doğudan koparılıp Egeye yerleştirilmiş bir şehir gibi. Bu örneği Kütahya içinde verebiliriz.
Buradan yola çıkarak Uşak’ta ki insanların ne İzmirliler gibi, ne de Afyonlular gibi olmadıklarını söylemek doğru olur sanırım.
Konuyu özetleyecek olursak; Uşak ve bu şehirde yaşayan insanlar Ege’nin İç Anadolu’ya bütün geçiş özelliğini sergiliyorlar. Ne kıyı Ege’de yaşayan insanlar kadar hayata bakışları esnek, ne de iç Ege’ de ki şehirler gibi tutucu bir yapıya sahip.
Bir çok yazımda belirttiğim gibi; doğulu da olsak batılı da, bu şehir yaşanılmaya değer ve insanları daha kaliteli bir yaşamı hak eden bir şehir. Sanırım doğru olan, modernleşme ve çağdaşlaşma ile birlikte şehrin sosyo kültürel özünü korumak ve yeni gelişmelere kişisel veya kitlesel olarak karşı koymamak.
Evet hepimiz biliyoruz Uşak büyük bir şehir değil ancak küçük şehirlerin güzelliğini de göz ardı etmemek gerekiyor.
Hepiniz gibi ben de bu şehri çok seviyorum ve bu şehirde yaşamaktan gurur duyuyorum.
Saygılarımla
Kerim ÇİBER
Uşak ve uşak lıyı illaki doğulu ve batılımı diye kategorize etmek yerine önce medenimi sonra kurtuluş savaşında canını severek veren vatanseverlerin şehri olarak tanımlasaydınız daha iyi olurdu biz zeytinyağının sızmasını otların en iyisinide biliriz eleştiriler ona buna şuna benzemekle olmaz uşak kültürü farklıdır bunu bilmek için uşakta doğup büyümek lazım trübünden bakmakla olmaz ne kadar zülfüyare dokunsakta alınmayın aşıklık var genlerimizde.