Hocaefendi, Kutbul Aktab, Mesih derken; FETÖ'nün planından Mehdilik çıkmış!
Uşak Cumhuriyet Başsavcılığının hazırladığı iddianamede, FETÖ hareketi bir Sahte Mehdi hareketi olarak tanımlanmış. Düşünebiliyor musunuz? Yıllarca bizim müslümanlığını bile kabul etmediğimiz Fetullah Gülen'in planı Mehdi yani Halife olmakmış. Hani Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bile; ne kendisine ne de o dönem yaşayan pek çok alimden ya da imanını defalarca ispat etmiş silah arkadaşlarından herhangi birisine layık gör(e)mediği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yani Milletin ukdesine bıraktığı Halifeliğe kendini layık görmüş. Hemen yeri gelmişken pek bilinmeyen bir gerçeği dile getireyim; Hilafet öyle zannedildiği gibi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kaldırılmamıştır. Hilafet ya da halifelik TBMM'nin manevi şahsiyetine teslim edilmiştir. Taa ki hilafetin gerçek sahibi geldiğinde o yetkiyi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden alsın. Yani halifelik ile ilgili bilinmesi gereken hakikat budur. Gülen'in de iştahını bu hakikat kabartmış olacak. Bütün partilerden meclise soktuğu milletvekillerine güvenerek bu yetkiyi, TBMM'den alacağını zannetmiş olacak ki; bu planı uygulamaya kalkmış. Lakin Gülen'in atladığı şey şu: Milletvekillerinin çoğunluğu, Gülen'in emriyle parmak kaldırır hale gelse de bahse konu halifelik olunca vekillerin verdiği oy asla yeterli gelmez. Çünkü her partiye gerçekleştirdiği sızmalarla, vekil sandelyesini yeterli alabilse de Gülen; O vekillerin bu kararı halka izah etme gibi bir zorunluluğu doğar ki, hiç bir kuvvet Türk Milletini Fethullah Gülen'in ya da onun ocağından çıkan herhangi birinin, Mehdi olduğuna inandıramazdı. Çünkü Türk Milleti'nin ekseriyasının tanıdığı, günümüzde yaşayan mükemmel bir müslüman modeli örneğini gösterilemeyebilir belki, ama tarihinde Hacı Bektaşı Velileri, Pir Sultan Abdalları, Yunus Emreleri, Hacı Bayramları Akşemseddinleri görmüş bir millettir. Bu yüzden kim hakiki manada mümindir ve kemal bulmuştur, kim sahtekardır mutlaka çözer. Kimse ama hiç kimse bu milletin kahir ekseriyasını, Fetullah'ın Mehdiliğine asla inandıramazdı. Buna eminim, lakin bunu başarabileceğine inanmış olması kendisiyle ilgili yıllardır ortaya attığım "meczup" iddiamı ya da tezimi güçlendirir nitelikte olduğu ve Cumhuriyet Savcılarımızın bu hakikati cesaretle iddianameye koyabilmiş olmasının, takdire şayan olması hasebiyle, konuyla ilgili bir makale kaleme almaya karar verdim. Öncelikle şunu vurgulamalıyım; Uşak, paralel soruşturma kapsamında Türkiye'nin en önde giden şehri diyebiliriz. Gerek emniyet güçlerinin fedakarlığı ve gerekse soruşturmayı yürüten Savcılarımızın ve Başsavcımızın titizliği övgüye değer. Ben bu konuda ayrı bir köşe yazısı kaleme alacağımı belirterek, kendi adıma güvenlik güçlerimizi ve Savcılarımızı başarılı operasyonlarından ve fedakarane çalışmalarından dolayı tebrik ediyorum.
Yazımıza dönecek olursak kimmiş Sahte Mehdi planı yapan sefih: Fethullah Gülen! Nam-ı değer FETÖ-PDY Terör Örgütü Lideri... Bundan 15 yıl evvel, yani yaşım henüz 27 iken; bir arkadaş Fethullah Gülen, kendisinin Kutbul Aktab olduğunu söylüyor dediğinde "başına güneş geçmiştir onun" dediğim kişi. Hani şu kendisine haşa İslam aleminin temsilcisi sıfatı biçilmiş gibi yapıp, Papa'nın huzuruna çıkan kişi yok mu? Hani Papa'ya Cenab diyerek Müslüman aleminin tepkilerini üzerine çekmişti ya. Hatta yazdığı meşhur mektupta Papa'ya hitaben; "sizin başlatmış olduğunuz Dinler Arası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz.”diyerek kendisinin Papalık Konseyi Misyonunun bir parçası olduğunu bizzat itiraf eden ve Papalık Konseyi Misyonunun dünyayı hristiyanlaştırmak olduğunu bilmiyormuşçasına bu misyonun gerçekleştiğini görmek istiyoruz diye dua ediveren kişiyi diyorum. Hani 28 Şubat sürecinde Amerikancı Paşa olarak bilinen Çevik Bir'e; övgüler düzüp, başörtüsüne fürüattır dediği gün herkesi şaşırtan sözde hocayı diyorum. Şimdilerde Paralel Devlet kurduğu ve Cumhuriyeti yıkmaya ve halifeliği almaya, yönelik faaliyette bulunduğu ve hatta darbeye kalkıştığı gerekçesiyle hakkında tutuklanma ve yargılanma kararı bulunan ve Türk Milletinin kahir ekseriyasınca asılması beklenen Fetullah Gülen, şımartılmakta hudut aşılınca Mehdiliğe de özenmiş!
Atatürk'e sürekli çok ağır hakaret ve iftiralar ediyorlar; Atatürk'ü haşa dinsizlikle suçluyorlar hatta ileri gidip Atatürk'e deccal demeye getiriyorlar. Devlet içerisinde yapılanma ve Cumhuriyeti yıkma peşindeler diye yıllar önce FETÖ'yü eleştirdiği için, faili meçhul cinayete kurban giden Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun; çözüp milletin önüne koyduğu ihanet şebekesinin kurucusu ve lideri olan Fetullah Gülen, yıllar sonra nihayet gerçek yüzü ile Türk Milletine tanıtılmaya başlandı. Yıllarca siyasetin üst düzey kabul gören aktörlerince ama bütün partilerdeki pek çok aktörünce, neredeyse kutsanan ve eleştirilmesine dahi tahammül edilmeyen, bırakınız hakaret etmeyi yaptıklarını eleştirmeye kalksanız ağır tehditler ve din düşmanı, kafir, hain gibi, pek çok ağır hakaretler duyduğunuz Fetullah Gülen'e herkes hep bir ağızdan, üstelik bir gece içinde birdenbire küfretmeye başlayınca sevinemiyorsunuz bile. Düşünsenize yaşadığımız ruh halini, körler pazarında ayna satarcasına yıllarca, ihanet içerisinde olduklarını anlatmaya çalıştığınız insanların ne mal olduğu birdenbire bütün bir millete malum oluveriyor ve herkes aynı anda bu paralelcilerin hesaba çekilmesi gerektiğine inanıveriyor. İşin aslı şu; Türk Milleti bunların ne mal olduğunu biz yazarken de biliyordu buz gibi, fakat yüzleşmek istemiyordu. Çünkü Türk Milletinin lider ettiği kimseler bu FETÖ aleyhinde pek konuşmuyordu. Hatta bu FETÖ'ye bütün siyasi partiler pek bir itibar ediyorlardı, millet de "acaba" diyordu. Ama bir türlü içine sinmiyordu bu olan biten. Nihayet siyasilerimizin bir kesimi gerçekleri görüp milleti bu gerçeklerle yüzleştirince Savcılarımıza ve güvenlik güçlerimize düştü iş ve onlar da görevlerini yerine getirmeye başlayınca millet "nihayet" diyerek alkışladı olan biteni ve paralelcilerin toplanmasını sevinçle karşıladı.
Parlalecilerin mahkeme huzuruna çıkartılmasını millet sevinçle karşıladı diyorum çünkü her meslek dalı aslında bu paralelcilerden usanmıştı. Örneğin BARO'daki avukatların paralelci olmayanları, paralelcilerden nefret ediyordu. Çünkü BARO üyesi avukatların içerisindeki paralelcilerin, birbirleri ile bağlantıları, çıkar ilişkileri vs. gerçekten iğrendirici ve nefret ettirici tarzda idi. Avukatsanız ve paralelci olmuşsanız bazı hakim ve savcılardan hatta mübaşirlerden torpil görebiliyordunuz. Ayrıca avukat olarak iş bulma imkanınız da hiçte azımsanmayacak oranda artıyordu belki, hatta devlet kurumlarının işlerini almak bile paralelci olmanıza bağlıydı. Ama paralelci olduğunuzda kendiniz olamıyordunuz, kendinize ait değer yargıları, ilke ve idealleriniz olmuyordu. Belki adınızı AKP'li MHP'li veya CHP'li bir avukat koyabiliyordunuz ama asla gerçek bir partili gibi davranamaz hale geliyordunuz, politikanızı bile paralelin politikasıyla paralel ayarlamak ve inanç ve ideallerinize o merkezden yön vermek zorunda kalabiliyordunuz. Düşünsenize hakim ve savcılarımızın yarısına yakını paralelci çıktı, paralelci avukatsanız ne kadar şanslısınız, ama paralelcilerin kafayı taktığı bir avukat hale gelmişseniz vay halinize, işinizin rast gitme ihtimali yok gibi bir şey. Bu şartlarda BARO'da avukatlık yapmaya devam edeceksiniz ama ısrarla paralel yapıdan uzak durmayı başaracaksınız ne kadar zor düşünsenize. Aynı durum aslında mühendislerde, mimarlarda, veterinerlerde hatta küçük esnaflarda bile geçerli. Sanayiciyseniz zaten ya paralelci olacaksınız ya da yok olma tehditi ile burun burunasınız. Yani bütün meslek gruplarında paralelciler illallah dedirtmiş ve kendilerinden nefret eder hale getirmişlerdi durumu. Hangi meslek grubundan olursanız olun, şayet cemaati tercih etmediyseniz kesinlikle cemaatçilerden nefret eder noktaya gelmişsinizdir. Bu yazıyı okuyan pek çok okuyucumun "bana ayna tutmuş adeta" dediğini yazarken hissedebiliyorum. Demem o ki paralelcilerin toplanıp hakim huzuruna çıkartılması millete oh be derdirtti aslında ve aslında herkes adaletin varlığı ile tanıştığına çok sevindi. Pek çok arkadaşım "kıyametin kopmasına bile gerek kalmadı çok şükür" ifadesini kullandı.
Her neyse biz tekrar konumuza dönelim; yukarıda en kısa şekilde tarif etmeye çalıştığım Paralel Devlet Yapılanmasının asıl planı; "Sahte Mehdi" yapılanması imiş. Düşünsenize adamların geldiği noktayı; koskoca Türk Milletini bir sahtekarın Mehdiliğine inandırabileceklerini bile zannetmişler. Güç zehirlenmesi dedikleri bu olsa gerek, "tarih boyu bunca evliya bile Mehdi'yim dememiş sen kimsin," demez miydi sizce bu millet FETÖ'ye? Halife dediğin Muhammedur-Resulullah kelimesini La ilahe illallah'tan ayırmaya mı kalkışır? Tam tersine Halife dediğin zaten Muhammed Mustafa Efendimizin halifesi olarak O'nun isminin ve şanının yüceltilmesi için uğraşır demez miydi sizce? Demez miydi bu millet FETÖ'ye; "halife dediğin, ABD ile, İsrail ile, Vatikan'la düşüp kalkmaz, Halife dediğin Atatürk gibi Milletinin bağımsızlığını özgürlüğünü ister; Halife dediğin Pensilvanya'ya kaçmaz Milletinin vicdanına sığınır ve Milletinin hükmüne razı olur. Sizce millet sormaz mıydı; Senin müslümanlığından emin değilken çoğumuz, kurduğun mizansende seçtirdiğin milletvekillerinin ve siyasetçilerin ağzı ile mi sana Mehdilik vereceğimizi sanıyorsun diye?
Kaldı ki Türk Milletinin içinde okuma yazma bilmeyen ümmileri bile Mehdi'yle ilgili O'nu gördüğünde tanıyabileceği oranda bilgiye sahiptir. Kütübi Sitte'de bile Mehdi ile ilgili yüzlerce hadis vardır ve Milletin kahir ekseriyası bunları bilir. Günümüzde kendinin Mehdiliğini ilan eden pek çok kişiye bu milletin gösterdiği muamele oratadadır. İskender Ali Mihr, Harun Yahya, Şeyh Nazım ve daha pek çok Nakşibendi ekolünden isim zaten Mehdilik ilan etmekte ve milletten meczup muamelesi görmektedir. Lakin bu iddiaların Mehdiyet inancını sulandırmaması gerektiğinin de yeri gelmişken altını çizmeliyim. Nakşibendilik ve türevlerinin zaten nihai hedefleri İslamı kötü gösterip dünyaya Yahudiliği hakim kılmaktır bunu asla unutmayalım. Bu yüzden Nakşibendiler Büyük İsrail projesinin kılıfa uydurulmuş hali olan Büyük Ortadoğu Projesini ısrarla desteklemektedir. Bu yüzden Barzani ailesi Nakşibendidir. Bu yüzden Nakşibendiler daima İngilizler ve İsrail ile iş pişirip, oralardan destek alır. Bu yüzden Nakşibendilik İslamı bağnazlık olarak yaşatır, İslam Peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa Efendimizin (as) kaldırdığı cahiliye adetlerini İslam diye dayatır. Bu yüzden Nakşibendilik ve türevlerinde cinler ile iştigal edildiği yönünde sözler çok sarfedilir. Bu yüzden Nakşibendilik Hristiyan ritüellerine benzer hurafeleri yaşatır, papazdan günah çıkartmak yerine, şeyhin sarığına tutunup tevbe vermeyi, vaftiz etmek yerine adap adı altında soğuk suyla gusletmeyi, okunmuş su üzerine serperek kutsanmak yerine, okunmuş çorba içmeyi okunmuş ekmek yemeyi, Kur'an-ı Kerim yerine hocalarının yazdığı safsataları okumayı, uydurma menkıbeler ile rüyalar ile amel edip, ilham ile kitap yazdığını iddia etmeyi teşvik eder Nakşibendilik ve türevleri...
Unutmayalım ki; aslının Nakşibendi olduğunu bildiğimiz Said Nursi de Mehdilik iddiasında idi FETÖ gibi dillendiremese de, Said Nursi de ilham ile kitap yazdığını söyler, kendi kendine kerametler atfederdi. Said Nursi'de her daim küffar ile işbirliği içinde idi ve Said Nursi'de FETÖ gibi vatan kavramını hafifserdi. Said Nursi'de Çanakkale'de bizimle savaşa gelen Hristiyanları şehitten sayıp, şehitlik kavramının içini boşaltamaya yeltenirdi ve nihayet Said Nursi'de bilimin aydınlanmanın medeniyetin karşısında idi ve Atatürk'ü baş düşmanı bellemişti. Atatürk onu pek ciddiye almasa da o, fırsat buldukça Atatürk aleyhinde konuşmaktan asla vazgeçmezdi. Tıpkı fethullah Gülen gibi. "Her özellikleri benziyor bir tek Fetullah Mehdi olduğunu sanmıyor" demişti yıllar evvel bir arkadaşım, şimdi görüyoruz ki bu yönleri de ortakmış; o kadar uçmuşlar ki kendilerinin Mehdi olacağına Türkleri inandırabileceklerini bile sanmışlar. Ama Türk Milleti bu oyunlara tarih boyu gelmedi, bundan böyle de asla gelmez ve Türk Milleti asla ve kata Atatürk'ün gösterdiği istikametten ayrılamaz; vesselam...
fetullahın gizli kardinal olduğunu ilk söyleyen aytunc altindal, atatürkün hilafet yada halifelik ile ilgili görüşlerini aynen bu yazıdaki gibi aktarıyor youtubeda var videosu ilgilisi mutlaka izlesin ayrıca atatürkün gizlenen vasiyetini konuşunca aytunç altındal fetö tarafından öldürüldü araştırın bunu.internette atatürkün gizlenen vasiyeti aytunc altındal deyin izleyin.
her zamanki gibi bilgi kokan, buram buram kültür kokan bir yazı. helal sana sayın çavuşoğlu. bunlarin köküne kibrit suyu.
yazı çok mükemmel böyle yazılar keşke ulusallarda çıksa, sayın çavuşoğluna teşekkür ediyoruz bu güzel yazıları için ama şu paragrafta hakkı teslim edilmesi gereken birisi var o da prof.dr.haydar baş'tır. "hatta bu fetö'ye bütün siyasi partiler pek bir itibar ediyorlardı, millet de "acaba" diyordu. ama bir türlü içine sinmiyordu bu olan biten. nihayet siyasilerimizin bir kesimi gerçekleri görüp milleti bu gerçeklerle yüzleştirince savcılarımıza ve güvenlik güçlerimize düştü iş ve onlar da görevlerini yerine getirmeye başlayınca millet "nihayet" diyerek alkışladı olan biteni ve paralelcilerin toplanmasını sevinçle karşıladı."
rektör sait çelik ise amerikaya böyle bir adamın elini öpmeye gitti şimdi ise herkes gidiyordu bahanesinin arkasına kimse sığınmasın. uşak'ta f tipinin tüm geçeklerini uhm yıllarca yazdı, öğrenci vedatın yazıları ortada hocalarının hali ortada.
barodaki paralelci ve paralelcilere teslim olmayan avukatlarla ilgili saptamaların çok doğru nurullah bey yazın için de tebrik ederim bir avukat olarak. bu arada baro sıkı takipte bütün avukatlar bilesin.