Fatih Sultan Mehmet'in askerleri sefer sırasında üzüm bağından geçerken koparttıkları salkımın parasını asmalara takacak kadar KUL HAKKI'na riayet ederledi ve namus teslim edilebilecek kadar güvenilir insanlardan oluşurdu. Ha keza yine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün askerleri de yine kendi topraklarını işgale gelen Yunan ya da İngiliz askerlerini yenip esir aldıktan sonra, öldürmeyecek ya da işkence etmeyecek ve savaş suçlusu olarak yargılanmalarını sağlayacak kadar adalete ve Kul Hakkına düşkün latif insanlardan oluşurdu.
Malumunuz olduğu üzere Fatih'in İstanbul'u fethi Konstantiniye denilen ülkede bağnazlığı din kabul eden hristiyan din adamlarının etkisinde kalarak zulmeden Bizans'lı yöneticilerin Konstantiniye halkını bezdirmesinin ve Türk'ün adaletini istemesinin sonucu söz konusu olmuştur. Kaldı ki İstanbul surlarına dayanan Türk ordusu halk nezdinde hiç bir mukavemet görmemiş hatta Türk'lerin yani Fatih'in Ordusunun, Bizans Devletinin askerlerini mağlubieyete uğratıp Surları aşması Bizans halkında sevince sebep olmuştur. Zira Fatih'in yönetimindeki Türk'lerden zulüm görmeyeceğinden ve Bizans yönetiminde bulamadığı huzuru Türk'lerin yönetiminde bulacağından emindi o zamanın İstanbul halkı. Nitekim öyle de oldu. O kadar ki Bizans Devletinin hapse tıktırdığı ve hapisten çıkmama kararı alan bazı Bizans'lı aydınlar Fatih'in özel ricası ile Türk'lerin hükmettiği bölgelerde yaşayan azınlıkların yani başka din mensuplarının nasıl huzur içinde yaşadığını görmek üzere Anadolu'da dolaşmış ve hapiste kalmak üzere ettikleri yemini bozarak normal yaşamlarına dönmüşlerdi. Bahsettiğim papazların hikayelerinin detaylarını lütfen açıp okuyun zira Anadolu'da ve İstanbul'da dolaştıkları esnada yaşadıkları anektodlar bir hayli ilginç ve Türk'ün adalete ve Kul Hakkına verdiği önem ve değeri ortaya koyar nitelikte.
Fatih Sultan Mehmet'in yanıbaşında Ehli Beyt aşığı Akşemseddin olmasa acaba Fatih bu bakış açılarına sahip olup fethettiği yerde şenliklerle karşılanabilir miydi? Sorusunun yanıtını da yine Fatih'in hayatında bulabilirsiniz. Fatih'in Akşemseddin'in kendisine küsüp Mısır'a gittiği dönemdeki icraatlerine bakınız neredeyse 180 dereceye varan açı farklarını mutlaka göreceksiniz. Yine Ehli Beyt'e sırt dönen Osmanlı padişahlarının başta (Yavuz) 2.Selim 2.Mahmut ve Vahdettin gibi padişahların hayatlarına ve icraatlerine bakarsanız bu söylediğim farkı çok rahatlıkla görebilirsiniz.
İngilizler Padişahın ve Osmanlı Hükümetinin izni ile Çanakkale'yi kazanmamıza rağmen gemilerle limandan inerek elini kolunu sallaya sallaya İstanbul'a giren ve işgal eden, buldukları her yere İngiliz Bayrağı diken İngiliz askerlerinin limandan inişini hüzünle seyreden Atatürk'e yaveri Paşam şimdi ne olacak peki? diye sormuş. Atatürk'te tasalanma geldikleri gibi giderler diyerek tarihi bir cevap vermişti. Nitekim aynen dediği gibi olmuş, İngilizler; Atatürk'ün 19 Mayıs'ta Samsun'a çıkarak önderlik ettiği Türk Milletine yenilmiş ve izlerinin üzerine geri dönmek zorunda kalmışlardı yani geldikleri gibi gitmişlerdi.
Tıpkı Fatih gibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de hayatında yüzlerce anektod vardır. KUL HAKKI'na hatta bitki ve hayvan haklarına nasıl riayet ettiğini ispat eder nitelikte. Örneğin Atatürk'ün devrimlerine karşı hareket ettiği tespit edilen iki memura çok kızıp cezalandırılmalarını isteyen Atatürk daha sonra Vilayette karşılaştığı Vali'ye o yobazlara ne ceza verdiğini sorar. Vali'nin görevlerine son verip işten çıkarttım Paşam demesi üzerine Atatürk şu cevabı verdi. O olmadı işte tamam bunlar kabahatli ama çoluk çocuğunun suçu ne? Çocukları aç kalırsa Allah'a bunun hesabını veremeyiz. Asla insanların ekmekleri ile oynamayınız, rızkları ile aralarına dahi girmeyiniz..
Demem odur ki 29 Mayıs 1453'teki ruh ne ise esansen 19 Mayıs 1919'daki ruhta aynıdır. Her ikisinde de Ahmet Yesevi'den Hacı Bektaşi Veli'den öğrendiğimiz Ehli Beyt ruhu vardır. İnsanlık vardır, özgürlük vardır, medeniyet vardır, adalet vardır. Ama bu ruhtan haberdar olmayanlar İslamı cübbeden sarıktan ibaret görenler, (Ebu Sufyan ya da Ebu Cehil gibi İslam düşmanları da cübbeli sarıklıdır), Türk'lüğü bir övünç kaynağı görmeyip Cahiliye dönemi Arap adetlerini 21. Yüzyılda bile hortlatmaya çalışanlar, Kul Hakkı tanımaksızın yolsuzlukları rüşveti doğal bir durummuş gibi göstermeye çalışanlar, Tıpkı Muaviye'nin mızraklara Kuran sahifeleri taktığı gibi meydanlarda Kuran-ı Kerim sallayarak din istismarı yaparak Ehli Beyt aşıklarına savaş açanlar, kadınına mal muamelesi yapanlar, oğlancılığı bademleme ismi koyarak mübah göstermeye çalışanlar, İngiliz ile Yahudi ile işbirliği içinde Türk Milletinin haklarını yabancılara peşkeş çekenler elbetteki haberdar değildirler. Elbette ki bu ruhu tanımayanlar bu iki ruhun birbirinin aynısı olduğunu bilme şansına da sahip değildirler. Elbette ki bu ruhu taşımayanlar İstismar etmek dışında bu ruhun varlığından bihaberdirler ve hayatlarının hiç bir alanında bu ruhtan eser barındırmazlar.
Bu ruhtan haberdar olanlar ise sade müslümandırlar, gösterişten uzaktırlar ama asla Kul Hakkı yemezler, asla kimsenin ekmeği ile oynamazlar, asla Milletlerine ihanet etmezler, asla eşlerine çocuklarına köle muamelesi etmezler ve asla üstünlük taslamazlar. Üstünlüğün ne ırkta, ne isimde ne zenginlikte olmadığını bilirler, üstünlüğün yalnızca insanlıkta, özgürlükte, aydınlıkta, medeniyette ve iyilikte olduğunu bilirler. İyi insanları üstün tutarlar, samimi insanları üstün tutarlar, Özgrülüğüne düşkün insanların izinde yürürler, aydın ve medeni insanları örnek alıp Onların akılları ile hayatlarına çeki düzen verirler.
Türk Milleti 5000 yılı aşkın köklü bir medeniyetin sahibidir. Fatih'le varolmamıştır ama Atatürk'le yok edilmek istenen varlığını yeniden vücut buldurup bütün dünyaya Türk Milleti ve Devleti ilelebet var olacaktır ve özgür ve bağımsız olarak yaşayacaktır diye haykırmışlardır. Bu günde 29 Mayıs'ları da kutlarız kutlayacağız. İstanbul'un İngiliz İşgalinden kurtarılıp adeta ikinci kez fetholunmasına vesile olan en azından bağımsızlık meşalesinin yakıldığı gün olan 19 Mayısları da kutlarız. Ama 19 Mayıs'ı kutlamayanların 29 Mayıs'ı kutlamaya hakkı yoktur. Kul Hakkı tanımadan memleket idare edenlerin 29 Mayıs'ı kutlamaya hakkı yoktur. Ben Türk'üm diyemeyenlerin 29 Mayıs'ı kutlamaya hakkı yoktur. Zaten kutluyorsa biliniz ki istismar ediyordur samimi değildirler. Türk Milleti; kimin istismarcı kimin samimi olduğunu ayırabilecek feraset ve basirete sahiptir ve artık istismarcılara eyvallahı olmayacaktır inşallah diyorum Vesselam..
fatih s.mehmet hakkında ve zamanindaki sözlerinize aynen katilmakla birlikte, cumhuriyet dönemindeki söylediklerinize katilmiyorum.
siz tarihi bilmeyecek kadar bilgisiz değilsiniz belli ama bilerek te cumhuriyet dönemini fatih in zamanindaki ruh ile karşilaştirmak sadece saçma değil eyyamciliktir. doğru tektir 2 farkli doğru olamaz gerçekleri anlatin artik