İnsanoğlunun konuk olduğu bu alemde zaman kavramı devamlı işleyiştedir dolayısıyla insanlık aleminin tamamı ne aynı zamanda doğmuştur, doğacaktır, ne aynı zamanda ölmüştür, ölecektir, ne de bu dünya birimize kalacaktır. İçinde bulunduğumuz dünya her çağda farklı türden vücutları ve bir bütün halinde ruhları bünyesinde barındırmıştır. Her zerresinde çeşitli ikramlara muhatap olduğumuz bu mekânda, zaman kavramı gibi bir unsura muhatap olmak apayrı bir lütuftur. Bir gaye üzere dünyada olmamız neticesiyle bu gayenin sırrına vakıf olmak, aynı zamana denk geldiğimiz veya bizden çok önce yaşamış ruhların rehberliği ile mümkündür. Türk olmanın güzel talihini en derinden hissettiğimiz husus ise köklü bir tarihe ve de rehber olacak büyük zatlara sahip olmamızdır. Bu topraklarda yaşamış ve sırra ermiş büyük zatlar; yüzyıllar önce yaşamış olmasına rağmen bu devirde hala sözü geçerli ve hala ruhu yaşatılan insanlardır. Türk tarihi, öylesine müthiş sahnelere ve öylesine erdemli insanların kudretine tanıklık etmiştir ki, bu tanıklık Türk milletine Allah’ın sunduğu büyük lütuf olan zaman kavramının ne de güzel bir işleyişte olduğunun en büyük kanıtıdır.
İnsanlar doğar, büyür ve ölür. Buradaki büyük sır büyümektir. Her insan büyür; kimi kendi gözünde kendini büyütür, kimi ise Allah’ın gözünde büyür. Kendini gözünde büyüten insan kibir gibi büyük bir küfre düşer, Allah’ın gözünde büyüyen insan ise zatların yolunu tutmuş insandır. ’’Kibirle yürüyerek yolu incitme gönül’’ diyen Yunus Emre’nin yolunda, nefsinden arınmış bir şekilde Hakkın adaletini gözeterek yürüyen insan, elbette kibirle yürüyerek yolu incitmeyecek kadar erdemlidir ve Allah’ın gözünde büyümüş insandır. ’’Güzel sever diye isnad ederler, benim Hak’tan özge sevdiğim mi var?’’ der Karacaoğlan’ı rehber edinmiş her yiğit, Hakk’ın nazarındaki değerini gözeterek. Yunus Emre ve Karacaoğlan gibi Aşıklığı yaşamış ve yaşatmış zatlar bu dünyada yiğitçe yaşamış ve yiğitçe ölmüş insanlardır. ’’Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm’’ diyen Yunus Emre’nin ruhu elbette ki bu devirde de ete kemiğe bürünüp bir başka isimle görünecektir ve bu topraklarda Yunus Emre gibi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan Hacı Bektaşi Veli, Köroğlu, Aşık Veysel ve daha birçok büyük zatın ruhu da ete kemiğe bürünmüştür veya ihtiyaç anında bürünecektir. Bu rehberlere sahip olmanın ve onların yolundan incitmeden geçen insanların varlığı neticesinde bu topraklarda daha nice Gazi Mustafa Kemaller, Karacaoğlanlar, Yunus Emreler, Pir Sultan Abdallar, Hacı Bektaşi Veliler, Köroğlular ve daha nice büyük zatlar yetişecektir zira Hak aşığı, ilim sahibi ve Müslümanca çevresini kendisinden razı etmiş insanların varlığı sayesinde tezahür etmiş ruhların rehberliğinde olmak, seyri sülükte olduğumuz bu alemi ve konukluk ettiğimiz bu dünyaya geliş gayemizi daha iyi anlamamıza ve yolculuğu alın akıyla tamamlamamıza sebebiyet verecektir.
Büyük alim ve Hak aşığı Pir Sultan Abdal, mürşidim Muhammed buldum yolumu, rehberim Ali’dir verdim elimi, tığbend ile bağladılar belimi, erenler sırrına erdim bu gece, diyerek yazımın başından beri anlatmak istediğim ana fikri birkaç cümle ile noktalamış. Belli ki Pir Sultan Abdal’ın ruhu halen buradadır ve Hak aşığı, ilim yolunu gözeten, Allah’ın lütuflarına her daim şükran duyan, dürüstlükten ve adaletten şaşmayan, dünyaya iyilik yayma gayesinde olan ve Allah’ın rızasından gayrısını gözetmeyen insanlar onu her daim yaşatmaya devam edecektir. Bir Türkolog öğrencisi ve Aşık Edebiyatı dersini ihtisas yapan biri olarak çok rahat söyleyebilirim ki kılavuz niteliğindeki tarihimizin bize vereceği çok sır var zira tarihin kendini tekerrür etme gibi bir huyu var. ’’Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir.’’ diyerek milletine aşık ve Müslümanca yaşamış, Allah’ın ve Türk milletinin rızasından gayrısını gözetmemiş Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ruhu, ete kemiğe bürünüp ona muhabbet duyan Türk gençlerinin fikirlerinde zuhur edecek ve nihai Allah nurunu tamamlayacaktır.
Cok guzel sgl