Devlet Bahçeli'nin başını çektiği rezillik 22 Ekim 2024'te gerçekleşmişti. Öcalan TBMM'de kürsüye çıksın konuşsun demişti yüzü kızarmadan. O günden bu güne kadar yürütülen sürecin sonucunda ise 27 Şubat günü DEM Parti heyeti İmralı'ya gidip bu pozu verdi.
Üstelik fotoğrafta görünen tek suçlu Öcalan değil. Biri PKK üst düzey sorumlusu Hamili Yıldırım, diğeri PKK ortadoğu yapılanmasında görev yapmış Ömer Hayri Konar, bir diğeri ise "Devletin egemenliği altındaki toprakların bir kısmını devlet idaresinden ayırmak” suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılan Veysi Aktaş.
Sorularım var bu ülkenin tüm fertlerine, yöneticilerine;
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın "sözde" Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı adı verilen basın açıklaması hangi şehit annesinin, babasının, eşinin, kardeşinin, evladının içine su dökmüş veya acısını dindirmiş olabilir?
PKK'ya silah bırakma ve kendini feshetme çağrısı yapmasını kim umut ediyordu?
Peki kim iştahlıydı Öcalan'ın yerin yedi kat dibinde olması gerekirken özgürce kadraja heyet ve suç ortakları ile poz vermesi konusunda?
Anayasanın 26. maddesinin 1. fıkrasına göre “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir." der. Bu haktan yararlanabilecek vatan haini Öcalan mıydı? Yoksa hapishanelerde yatmakta olan aydın onlarca gazeteci mi?
Bu soruları karşısına geçip sorsam vicdanı rahat bir şekilde cevaplayamayacak mecliste güya bizi temsil eden siyasilere, vekilleredir sitemim.
Atatürk'ün ve Silah arkadaşlarının Asil Türk kanı ile kurduğu bu cennet vatan; bölünemez bütünlüğü için soysuz Öcalan’ın çağrısına muhtaç değildir. Hiçbir yüce Türk ferdi İmralı heyetine bel bağlamaz ve ümitle iştahla beklemez.
Yıllar önce lisede bir öğrenciyken şehit cenazesine denk geldiğimi hatırlıyorum. Tıpkı benim gibi yetim büyümüş, vatanına hizmet eden bir askerin annesi kalabalık cenazenin içinde yapayalnız ağlarken ona gidip sarıldım. Göz yaşını akıttı ve bir kaç saniye boyunca onun acısını hissettim göğsümde. Bir tanesine şahitlik ettiğim bu elim anımı yüzbinlerce insan yaşadı. Onlar da gözyaşlarını ve acılarını akıttılar yıllarca. Dindirmeye ve evlatlarının acısını en azından vatanı için şehit oldu diyerek hafifletmeye çalıştı.
Şehit olan askerlerin yanı sıra eğitim için ömürlerini adayan onlarca öğretmen, devletin hizmetlileri de şehit edildi.
Eğer tarihi hatırlatmaya kalkarsam listem uzayıp gidecek. Her akşam ailenizle televizyon izlerken verilen şehit haberlerinin sayısını hatırlamazsınız. Bakın isimlerinden bahsetmiyorum bile çünkü Ateş düştüğü yeri yaktı. İsimlerini ve acıyı hatırlayan şehitlerin aileleri kaldı bir tek.
Uzun zamandır yazmak istediğim Uşak Haber Merkezinde bu kadar sert bir dönüş yapmayı istemezdim. Mecbur bırakıldım vicdanım ve sarsılmaz Türk'lüğüm tarafından.
Sizler mecbursunuz demiyorum. Zaten vicdanınızı dinlerseniz o sizi sesinizi çıkartmaya ve bölücülerden medet beklememeye mecbur edecektir.
Yazıma kıymetli Atatürk'ün gençliğe hitabesindeki sözlerle son veriyorum.
"Memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur."
herhalde dünyanın en kolay işini sorsalar eleştirmek derdim. PKK terör örgütünün arkasında onu eğiten ve ülkemize zarar vermek için hiç bir destekten kaçınmayan avrupa abd israil rusya gibi devletler varken SİZİN TERÖRÜ BİTİRMEK İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİNİZ NEDİR?